ON YIL SONRA BİR GÜN (*)
Ali BULUNMAZ
Niccolò Ammaniti, bereketli İtalyan
topraklarının günümüzdeki parlak yazarlarından. Romanları pek
çok dile çevrilen Ammaniti, Branchie, Çamur, Alır
Götürürüm Seni, Viareggio Ödülü’nü kazandığı
Korkmuyorum ve kendisine Strega Ödülü getiren Tanrı
Nasıl İsterse isimli kitaplarıyla hatırı sayılır bir okur
kitlesine sahip oldu.
Bazı kitapları (Branchie,
Çamur, Korkmuyorum ve Tanrı Nasıl İsterse) sinemaya
da uyarlanan yazarın okuyucu sayısı daha da arttı. 2010’da
kaleme aldığı ve yakın zamanda Türkiye’deki edebiyatseverlerle
buluşan Sen ve Ben, Ammaniti’nin yedinci romanı.
MIŞ GİBİ…
Kitap, romanın kahramanlarından
Lorenzo’nun on yıllık geriye yolculuğuyla başlıyor. Bu
seyahatin ilk durağı, genç Lorenzo’nun annesine bağımsızlık
isyanı. Nedeni ise yalnız gitmek için direttiği kayak tatili. Tüm
arkadaşlarının ailelerinden ayrı gideceğini söylediği o tatil.
Ammaniti, bizi olaylara hazırlarken
“kaktüs gibi kimseyi rahatsız etmeden; biraz su biraz da ışıkla
büyüyen” Lorenzo’nun kişiliğiyle ilgili de bilgilendiriyor.
Yazar, onun öğretmenini konuşturuyor: “İstasyonda eve dönmek
için tren bekleyen birine benziyor. Kimseyi rahatsız etmiyor ama
sinirlendiğinde bağırmaya başlıyor, öfkeden kızarıyor ve
eline geçen her şeyi fırlatıyor. Bazen korkutuyor.” Herkesin
onu çok “normal” görmeyi istediği ortamda hayli zor bir durum.
Bu yüzden götürüldüğü psikologda başka bir Lorenzo’yu;
“insanları seviyormuş gibi yapan bir delikanlıyı” anlatmaya
koyuluyor.
Kendini özel gören, daha doğrusu
böyle bir teşhis konan Lorenzo’yu yalnızca özel kişilerin
anlayabileceği sonucuna varılıyor. Onun soruları da bu sonuca
eklemleniyor: “Neden beni rahat bırakmıyorlar? Neden diğerleri
gibi olmalıydım? Neden tek başıma Kanada’da bir ormanda
yaşayamazdım?”
Davet edilmediği kayak tatili yalanını
güzel güzel süsleyen Lorenzo kendini, Alessia adlı arkadaşının
oraya davet ettiğine inandırır. Bu yalanın çözümünü ise
karanlık ve rahat bodrum katına inmekte bulur.
Ammaniti’nin tasvir ettiği ve
Lorenzo’nun kendini attığı bodrum katı, adeta yalanlarla örülü
bir dünya. Başka bir yerdeymiş gibi yapmanın hazzı ve öte yanda
garip bir yoksunluk hali. Lorenzo, tam bodrum katının izbeliğinde
debelenirken üvey ablası Olivia telefonun öbür ucundan sesini
duyuruyor.
KAYIP BİR ÖYKÜ
Anlıyoruz ki Olivia’yla Lorenzo ve
ailesinin ilişkileri hayli gevşek. Ancak Olivia’nın çıkıp
gelmesi ve üvey kardeşini saklandığı o delikte bulması ilginç
bir bölüm açıyor kitapta; yeni keşifler, tuhaf rastlantılar…
Olivia’nın eşyaları arasında babasına yazdığı mektubu bulan
Lorenzo, oradan üvey ablası ve babasına dair bir şeyler
öğreniyor:
“Hayatımı anlatacağım bir roman
yazacak olsam, sana ayıracağım bölümün başlığı ‘Bir
Nefretin Günlüğü’ olur diye düşündüm. Yine de senden nefret
etmemeyi öğrenmem gerekiyor. Paran elime geçtiğinde ve telefon
edip nasıl olduğumu sorduğunda senden nefret etmemeyi
öğrenmeliyim. Kendimi korumadım ve senden nefret ettim. Artık
yoruldum. İçgüdüsel olarak bana yardım etmek istersen de yapma
artık. Sen baskı ve sessizliğin ustasısın.”
Yalanı ortaya çıkmasın diye
Olivia’yı, Alessia’nın annesiymiş gibi rol yapmaya ikna etmeye
uğraşan Lorenzo, kendini bir anda üvey ablasının tutsağı olma
yolunda söz verirken bulur. Olivia ise bir taşla iki kuş vurur,
hem o bodrum katında kalışını güvence altına alır hem de
babası ve üvey annesine yakın durma fırsatı yakalar. Ancak tüm
bu yalan dolana, Olivia’nın uyuşturucu krizleri eklenince işler
içinden çıkılmaz ve dramatik bir hal alır.
Birbirini tanımaya ve öğrenmeye
başlayan, aynı inde yaşayan üvey de olsa iki kardeş. Uzun zaman
sonra yakınlaşan bu iki kişi, bir sabah aniden ve yeniden kopar.
Geride Olivia’nın notu kalır. Bir dahaki görüşme tam on yıl
sonrasına denk düşer, bundan ötesi kayıp bir hikâyedir artık.
Ammaniti, kitabın bitimine doğru dozu öyle bir arttırıyor ki,
Olivia’nın notu, on yıl öncesi ve sonrasıyla bağlantı ve
final büyük bir başarıyla bütünleşiyor.
Şöyle demek de olası: Ammaniti,
Lorenzo ve Olivia’yı ön plana çıkartıp bir insanın nasıl
serpildiğini, nerelerden geçtiğini, içinde büyüttüklerini ve
gerçeklikle yüzleşme aşamalarını sağlam bir örgüyle
kotarıyor. Hem de büyük ve şişkin cümlelere başvurmayıp
okuyanı boğmadan…
Sen ve Ben/ Niccolò
Ammaniti/ Çeviren: Şemsa Gezgin/ Can Yayınları/ 116 s.
(*) Cumhuriyet
Kitap, 10.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder