27 Haziran 2012 Çarşamba



ON YIL SONRA BİR GÜN (*)
Ali BULUNMAZ

Niccolò Ammaniti, bereketli İtalyan topraklarının günümüzdeki parlak yazarlarından. Romanları pek çok dile çevrilen Ammaniti, Branchie, Çamur, Alır Götürürüm Seni, Viareggio Ödülü’nü kazandığı Korkmuyorum ve kendisine Strega Ödülü getiren Tanrı Nasıl İsterse isimli kitaplarıyla hatırı sayılır bir okur kitlesine sahip oldu.

Bazı kitapları (Branchie, Çamur, Korkmuyorum ve Tanrı Nasıl İsterse) sinemaya da uyarlanan yazarın okuyucu sayısı daha da arttı. 2010’da kaleme aldığı ve yakın zamanda Türkiye’deki edebiyatseverlerle buluşan Sen ve Ben, Ammaniti’nin yedinci romanı.

MIŞ GİBİ…
Kitap, romanın kahramanlarından Lorenzo’nun on yıllık geriye yolculuğuyla başlıyor. Bu seyahatin ilk durağı, genç Lorenzo’nun annesine bağımsızlık isyanı. Nedeni ise yalnız gitmek için direttiği kayak tatili. Tüm arkadaşlarının ailelerinden ayrı gideceğini söylediği o tatil.

Ammaniti, bizi olaylara hazırlarken “kaktüs gibi kimseyi rahatsız etmeden; biraz su biraz da ışıkla büyüyen” Lorenzo’nun kişiliğiyle ilgili de bilgilendiriyor. Yazar, onun öğretmenini konuşturuyor: “İstasyonda eve dönmek için tren bekleyen birine benziyor. Kimseyi rahatsız etmiyor ama sinirlendiğinde bağırmaya başlıyor, öfkeden kızarıyor ve eline geçen her şeyi fırlatıyor. Bazen korkutuyor.” Herkesin onu çok “normal” görmeyi istediği ortamda hayli zor bir durum. Bu yüzden götürüldüğü psikologda başka bir Lorenzo’yu; “insanları seviyormuş gibi yapan bir delikanlıyı” anlatmaya koyuluyor.

Kendini özel gören, daha doğrusu böyle bir teşhis konan Lorenzo’yu yalnızca özel kişilerin anlayabileceği sonucuna varılıyor. Onun soruları da bu sonuca eklemleniyor: “Neden beni rahat bırakmıyorlar? Neden diğerleri gibi olmalıydım? Neden tek başıma Kanada’da bir ormanda yaşayamazdım?”

Davet edilmediği kayak tatili yalanını güzel güzel süsleyen Lorenzo kendini, Alessia adlı arkadaşının oraya davet ettiğine inandırır. Bu yalanın çözümünü ise karanlık ve rahat bodrum katına inmekte bulur.

Ammaniti’nin tasvir ettiği ve Lorenzo’nun kendini attığı bodrum katı, adeta yalanlarla örülü bir dünya. Başka bir yerdeymiş gibi yapmanın hazzı ve öte yanda garip bir yoksunluk hali. Lorenzo, tam bodrum katının izbeliğinde debelenirken üvey ablası Olivia telefonun öbür ucundan sesini duyuruyor.

KAYIP BİR ÖYKÜ
Anlıyoruz ki Olivia’yla Lorenzo ve ailesinin ilişkileri hayli gevşek. Ancak Olivia’nın çıkıp gelmesi ve üvey kardeşini saklandığı o delikte bulması ilginç bir bölüm açıyor kitapta; yeni keşifler, tuhaf rastlantılar… Olivia’nın eşyaları arasında babasına yazdığı mektubu bulan Lorenzo, oradan üvey ablası ve babasına dair bir şeyler öğreniyor:

“Hayatımı anlatacağım bir roman yazacak olsam, sana ayıracağım bölümün başlığı ‘Bir Nefretin Günlüğü’ olur diye düşündüm. Yine de senden nefret etmemeyi öğrenmem gerekiyor. Paran elime geçtiğinde ve telefon edip nasıl olduğumu sorduğunda senden nefret etmemeyi öğrenmeliyim. Kendimi korumadım ve senden nefret ettim. Artık yoruldum. İçgüdüsel olarak bana yardım etmek istersen de yapma artık. Sen baskı ve sessizliğin ustasısın.”

Yalanı ortaya çıkmasın diye Olivia’yı, Alessia’nın annesiymiş gibi rol yapmaya ikna etmeye uğraşan Lorenzo, kendini bir anda üvey ablasının tutsağı olma yolunda söz verirken bulur. Olivia ise bir taşla iki kuş vurur, hem o bodrum katında kalışını güvence altına alır hem de babası ve üvey annesine yakın durma fırsatı yakalar. Ancak tüm bu yalan dolana, Olivia’nın uyuşturucu krizleri eklenince işler içinden çıkılmaz ve dramatik bir hal alır.

Birbirini tanımaya ve öğrenmeye başlayan, aynı inde yaşayan üvey de olsa iki kardeş. Uzun zaman sonra yakınlaşan bu iki kişi, bir sabah aniden ve yeniden kopar. Geride Olivia’nın notu kalır. Bir dahaki görüşme tam on yıl sonrasına denk düşer, bundan ötesi kayıp bir hikâyedir artık. Ammaniti, kitabın bitimine doğru dozu öyle bir arttırıyor ki, Olivia’nın notu, on yıl öncesi ve sonrasıyla bağlantı ve final büyük bir başarıyla bütünleşiyor.

Şöyle demek de olası: Ammaniti, Lorenzo ve Olivia’yı ön plana çıkartıp bir insanın nasıl serpildiğini, nerelerden geçtiğini, içinde büyüttüklerini ve gerçeklikle yüzleşme aşamalarını sağlam bir örgüyle kotarıyor. Hem de büyük ve şişkin cümlelere başvurmayıp okuyanı boğmadan…

Sen ve Ben/ Niccolò Ammaniti/ Çeviren: Şemsa Gezgin/ Can Yayınları/ 116 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 10.05.2012




Hiç yorum yok: