28 Kasım 2008 Cuma

AKINTIYA KARŞI YÜRÜMEK... (*)
ALİ BULUNMAZ

25 Ağustos 1923'te Kolombiya'da doğan, şiir, deneme, senaryo ve romanlarıyla tanınan ve ilk şiirleri 1948'de, toplu öyküleri ise 1978'de basılan, 1989'da Prix Médicis (Fransa), 1997'de Premio Principe de Asturias de las Letras (İspanya), 2001'de Cervantes Ödülü'nü ve 2002'de Neustadt Prize for Literatura ödüllerini kazanan Álvaro Mutis'in, La Nieve Del Almirante adıyla 1986 yılında yayımlanan Tropik Güncesi isimli romanı, yük gemisi Tramp Steamer'ın kaptanı Itturi ile Varda'nın aşkını konu alan; bu tuhaf geminin bir hikâye barındırmasından hareketle anlatıcının, geminin tüm geçmişini öğreniği Son Rıhtım başlıklı romanıyla birlikte Türkiye'de okuyucuyla buluştu.

Kolombiya'nın en tanınmış yazarı olan Gabriel Garcia Marquez, Tropik Güncesi ile ilgili olarak şu satırları düşmüş:

“Herkes (romanın) kahramanı Maqroll el Gaviero'nun, Álvaro'nun kendisi olduğunu söyler, bu yeterli değil. Maqroll, sadece Álvaro değildir. O, hepimizdir ve bu nedenle de ölümsüzdür."

YOLCULUK
Tropik Güncesi, Maqroll el Gaviero'nun gezi günlüklerinden oluşuyor. Denizci Gaviero'nun gezileri ve bu gezilerde oluşturduğu günlükleri dünyaya tanıtan Mutis, Tropik Güncesi ve Gaviero aracılığıyla doğa, yaşam ve yaşam olaylarına ilişkin sorgulamalara girişiyor.

Yaşamanın her anını yanında götüren, maceraperest Gaviero'nun tropik ormanlara yaptığı seyahatin öyküsünü anlatan günlükler, bir anlamda bilinmeze doğru gidiş niteliği de taşıyor. Gaviero bunu şu şekilde özetliyor:

“Giriştiğim işlerde belirsizliğin dünyası, kurnaz bir taşınmanın laneti eksik olmaz; şimdi buradayım, budala gibi ırmağın akışının ters yönüne doğru gidiyorum ve şimdiden biliyorum ki her şey durup kalacak, beni hiçbir şeyin beklemediği, tekdüzeliğin ve boğucu ikliminin bana kötü geldiği ve hüzünlendirdiği bu ormanda, denizin uzağında, dişilerin yokluğunda, saçma bir dilin konuşulduğu bu diyarlarda” (s. 22).

Gaviero'nun gezisi yerlilerle, onların yaşam alanlarıyla karşılaşmasıyla sürer. Öteki yaşamları, kendinden farklı olanı kavramaya yönelir. Uzakta olanı, kendine ırak düşeni anlamaya çabalar. Gaviero'nun zihninde, yerlilerin ve ormanın kuşatıcı ortamından hareketle hayata dair kimi sorular belirir ve yaşamın temel ögelerini sorgulayan adımlar atar Gaviero. Bunların başında da unutma gelir. Gaviero sorar: “Gerçekten başımıza gelenlerin çoğunu unutuyor muyuz? (...) Evet unutuyoruz, böyle olması da iyidir” (s. 26-27).

Gaviero, bir yandan unutmayı sorgulayıp, unutuşun insan zihni için yararlı olduğundan dem vururken, öte yandan da yaşadıklarının düzenlemesini yapmak adına gezisinin, hatırlatıp sorgulama yapmak için fırsatlar yarattığını düşünür. Özellikle orman, Gaviero'ya bu imkânı sağlar.

ORMANDA
Orman gezintisi sırasında, bölgede görev yapan bir binbaşıyla karşılaşan Gaviero arasında geçen konuşma, ormanın neliğine dair ip uçları verir. Binbaşı, ormana ilişkin açılımlar yaparken ormanda aranan gizemin bulunamayacağını, yabancıların bu umutla buraya gelmemesi gerektiğini ifade eder ve konuşmasını sürdürür:

“Ormanda herkesin inandığı türden bir gizem yoktur (...) Burada insanın aklı bir işe yaramaz olur, zaman karışır, kurallar unutulur, neşe diye bir şey bilinmez, keder katlanır” (s. 42-43).

Aynı gezinti, Gaviero'yu bir Çinli ile karşılaştırır. Yine orman üzerine gerçekleşen bir sohbet koyulaşır ve Çinli de kendince bir orman betimlemesi yapar:

“Orman yalnızca çıkışı çabuklaştırmaya yarar. Ormanda beklenmedik, egzotik şaşırtıcı bir şey yoktur. Bunlar sanki varmış gibi yaşayanların ahmaklıklarıdır. Burada hiçbir şey yok, hiçbir zaman da olmayacak.

Her şeyin akıntının tersine doğru bırakıldığı ve ırmaktan yukarı doğru tırmanırken söylenen bu sözler, Gaviero'nun yolculuğunun ne anlama geldiğini ve arayışını da simgeleyen önemli tutamaklardır.

“SEFİL” YAŞAM
Gaviero, hem binbaşı hem de Çinli ile yaptığı konuşmalara rağmen geride bıraktığı yaşamı “sefil” olarak niteler. Onun gezintisi aslında bir iç hesaplaşma ve yaşamı sorgulama anlamı da taşır.

“Sefil” dediği gezi öncesi yaşamı, Gaviero tarafından tam da bu noktada irdelenmeye ve eleştirilmeye başlar. Doğanın kuşatıcılığı, dağların enginliği Gaviero'yu etkiler:

“Birden onlar karşısında neler hissettiğimi unutmuş olduğumun farkına vardım, onlar koruyucu bir çevre; bana çekidüzen veren yaşam deneyimlerimin, duygularımı keskinleştiren meydan okumaların, sınırını belirlemek için şansımı zorlama ihtiyacımın tükenmez kaynağıdır (...) Sıradağlardan uzak olduğumda yokluğu yüreğime oturtacak, geri dönmek ve yeni yağmur başlamış toprak, cenderede sıkılmış şeker kamışı kokulu yollarında gezinmek için içimi yakan bir kaygı duyacağım” (s. 74-75).

Böylelikle “sefil” yaşam Gaviero eliyle anlamlı hale getirilmeye çalışılırken, bir ölçüde gündelik yaşamda bulunamayan farklılık ve çekicilik de ormanda aranmaya başlıyor.

GÜNLÜK VE GEZİ
Gaviero'nun kendine dönüşü ve gezisiyle ilgili olarak düşündükleriyle beraber, gezginliğine eğilişi notlarını karıştırmasıyla at başı gider. Gaviero şunları çiziktirir:

“Şimdi bu sayfalara kaydettiğim her şey tümüyle bana, gördüklerime ve yaptıklarıma, yanı başımda olan olaylara ilişkin ve bir boşluktan, ağırlık yoksunluğundan mustarip, kendimi yeni deneyimler ve umulmadık heyecanlar arayan sıradan bir gezgin gibi hissettiriyor” (s. 81).

Gaviero'nun güncesi, gezginliğinin temel yapı taşlarını da yansıtıyor öte yandan: “Ben en gizli saklı yolların, en gizli insanların derbeder yolcusuyum. Yararsızlıkları ve bilinmezlikleri günlerimi besler” (s. 107).

Gaviero'nun çıktığı yolculuk, belli-somut bir neden olmaksızın yaşamını mercek altına alması, hata ve üzüntülerini, mutluluk ve tutkularını sayıp döküşüne doğru evrilir. Bir başka deyişle kendi sınırlarını ortaya saçması, anlamaya çalışmasıdır bu gezinin özü.

Diğer yandan bir iç huzur bulma gezisidir. Kimseye açmadığı bu geziyi, yalnızca defterlerine keydeden Gaviero'nun, söz konusu notlarının da, küçük ve bakımsız bir otel odasında kalmış olması da ayrıca dikkat çekicidir.

Alvaro Mutis, Gaviero'nun günlüğünü okurlara sunarken, söz konusu günlüğün çerçevesini de çizmeyi unutmaz:

“Gaviero'nun günlüğü, kaderinin tanığı olarak yazıp da bırktığı bir sürü şey gibi farklı türlerin tarifsiz bir karmaşasıydı. Kavranabilir gündelik olaylardan yaşam felsefesi olduklarını düşündüğüm kaskatı yasaların bir bir sıralanmasına dek her şey vardı” (s. 11).

Mutis, Tropik Güncesi'yle, Gaviero'nun kişiliğinde aslında herkesin kendine dönüşünü, yaşamını ve yaşamındaki olayların sorgulamasını yapmasına dönük bir kapı aralıyor. Bir anlamda Marquez'in dediği gibi Gaviero “hepimiz oluyor”; herkesin içinde yaşayan, herkeste vücut bulan bir kimliğe bürünüp ölümsüzlüğe kavuşuyor...

Tropik Güncesi/ Álvaro Mutis/ Çeviren: Pınar Savaş/ Turkuvaz Kitap/ 118 s.
Son Rıhtım/ Álvaro Mutis/ Çeviren: Pınar Savaş/ Turkuvaz Kitap/ 90 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 27.11.2008