2 Nisan 2010 Cuma

ESKİMEYEN SHAKESPEARE (*)
ALİ BULUNMAZ

Peter Brook, yönetmenliğinin yanı sıra, bir tiyatro ve sinema yazarı. Operaya da bulaşmış. Yakın durduğu isimlere bakınca etkilenmemek mümkün değil: Stanislavski, Meyerhold, Brecht, Artaud ve Grotovski.

Brook’un bir derdi var, bunu da şu soruyla dile getiriyor: “Shakespeare neden eskimiyor?” Shakespeare’i Anımsamak ve Unutmak kitabı da bu soru ile anımsama ve unutma gibi insanoğlunu derinden etkileyen iki temel duygu durumu etrafında şekilleniyor.

Brook, Shakespeare’in nereli ve kimlerden olduğu gibi tartışmalardan çok, yaratıcılığının (yaratı sürecinin) ve eserlerinin üzerinde durulması gerektiğini ısrarla vurguluyor. Eskimeyen bir şairin izini sürerken doğal olarak başkalarıyla onun arasında derin kökten bir fark bulmaya çalışıyor. Herhangi bir şairin baktığı şeyin ötesini gören kimliğinden söz açan Brook, bunun dışında Shakespeare’i özgün kılanın ne olabileceğini tartışıyor. Yakaladığı tutamak ise onun neredeyse her şeyi; şiirlerini ve oyunlarını sıcağı sıcağına yazmış olması.

Shakespeare, her ne yarattıysa, şiir en önce geliyordu; Brook bu yüzden onun az sözle çok yoğun anlatımına atıf yapıyor. Oyunlarına bile şiiri yedirmesi, imgeleri ustalıkla kullanması ve onlara aklı zorlayan boyutlar katması… İşte bunlar bizi Shakespeare’in şiirindeki canlı ve kendini hep yenileyen müziğe ulaştırıyor.

Brook, oyundaki yaşamı kavramak derken, tam da oraya parmak basıyor: “Shakespeare’in açık meydanında, platformun etrafını saran insanlarla birlikte her şey, doğal olsun olmasın, tıpkı yaşamın kendisi gibi görünüyordu.”

Brook’un satır aralarında değindiği bir gerçek var: Shakespeare’in şiir ve oyunlarındaki ifadeler son derece basit. Daha doğrusu yalın. Ancak bunların altında koca bir anlam denizi var ki buraya ulaşabilmek zorlu bir yolculuğu gerektiriyor.

Shakespeare’i hatırlamanın esas yolu da bu: Çaktırmadan sizi o yoğun anlam denizine atıvermesi. Hangi çağda olursa olsun, Shakespeare okumaları kişiyi o denizle buluşturuyor, onu eskitmeyen de bu.

Brook’un bir cümlesi, onun çağları aşan önemini anlatmaya yetiyor: “Bir önceki günün gazetesindeki makalenin yalnızca bir boyutu vardır ve çabuk bayatlar. Shakespeare’in her satırı ise bir atomdur. Eğer onu yarabilirsek, açığa çıkacak enerji sonsuzdur.”

Peki, o halde Shakespeare’i unutmak ne demek? Brook’un oyuncular üzerinden verdiği yanıt gecikmiyor: “Shakespeare’i unutun, bir zaman böyle bir adamın var olduğunu unutun (…) Bir oyuncu olarak sorumluluğunuzun insanları canlandırmak olduğunu akılda tutun.”

Brook’un yaptığı, Shakespeare’in eserleri üzerinde yükselmek. Yani onu ve yaratım sürecini anlamak, daha sonra da anlatmak. Bu bir bakıma Shakespeare’i incelemenin ötesine geçmek. Zaten Brook bunu açık açık söylüyor: Shakespeare hiçbir zaman hiç kimseyi Shakespeare incelemeye yönlendirmedi. Bu tavır, onu “anonimleştiriyor.”

Brook’un bir iddiası daha var ve o iddia, kitabın ne anlatmak istediğini en sade şekilde bize sunuyor. Buna göre yeniden bulmanın yolu, Shakespeare’i unutmaktan geçiyor. Kısacası Shakespeare’i anımsamak, onu unutmak demek.

Peter Brook, Shakespeare’i Anımsamak ve Unutmak’ı kaleme alarak ne yapmak istedi? Nereye varmayı amaçladı? Şöyle düşünülebilir: Anımsamak dedi, çünkü bu önemli figürün yaratıcılığını vurgulamayı amaçladı. Unutmak dedi, çünkü Shakespeare isminden uzaklaşıp onun kotardıklarının altında yatanın keşfedilmesini arzuladı.

Kitaba böyle yaklaşılırsa, önemli mesafe alınabilecek gibi görünüyor. Görülenin ötesine geçilemeyecekse, Brook’un başta verdiği örneğe dönülür: “Bir önceki günün gazetesi sadece balık sarmaya yarar.”

Brook, “Shakespeare neden eskimiyor?” sorusuna basit yanıtlar istemiyor; basit yanıtların iş görmediğini söylüyor. Shakespeare’i Anımsamak ve Unutmak da soru ve cevapları, çift yönlü düşündürme amacıyla basit belirleme ve yanıtların ilerisine geçmeye çabalıyor.

Shakespeare’i Anımsamak ve Unutmak/ Peter Brook/ Çeviren: Yeşim Harcanoğlu/ Hayalbaz Kitap/ 42 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 01.04.2010

Hiç yorum yok: