18 Nisan 2012 Çarşamba

KAFASI GÜZEL BİR OYUN (*)
Ali BULUNMAZ

Dile kolay, tam bir günü tuhaf tiyatro metnine dönüştürmek öyle hemen başarılacak bir iş değil. Ama Jack Kerouac'ın, Beat Kuşağı'nın en önemli ve yırtık temsilcilerinin başını çektiği düşünülürse vaziyetin “ciddiyeti” kavranabilir.

Yeraltı sakinleri, namı diğer Beat Kuşağı'nın kafası birbirinden güzel üyeleri oturup bir gün geçirmiş, içki masasıyla kahvaltı sofrası, hayalle gerçek yer değiştirmiş müthiş bir kovalamaca sürüp gidiyor. At yarışı ve bozuk kırık müzik sesleri akıllara seza bir ortam yaratmış. Aslında bu, dışarıdan bakınca böyle; tayfanın normal bir günü Kerouac'ın metnindekinin neredeyse tıpa tıp aynısı. “Serin sabahın yuvarlanan ilk şarabı”, bu ekibe güç kuvvet veriyor.

YERYÜZÜ CENNETİNİN MERKEZİ HİPODROM
İç içe geçmiş bir sürü konu konuşulurken gözümüze en çok var oluş, Tanrı, şiir ve yaşamın sefası çarpıyor. Sözcükleri görecek gözlükleri takmaya yeltense de tayfa bunu genellikle hissediyor. Sözcükler onları yeryüzü cennetine gönderiyor. Çağrışımlar sağ olsun!

Bu arada atlar dört nala koşuya devam ediyor. İstatistikler ve son düzlük, tayfayı hem tartıştırıyor hem de keyiflendiriyor. O keyif hali ki adamlarımıza swing bile yaptırıyor. Tam o sırada yarış kuponu ve bülteni masanın üstünde.

Adamlarımız Tanrı, var oluş ve hayal gibi konulara dadansa da esas mesele beygirlerden parayı kırıp köşeyi dönmek. Bu yüzden fırsat bulup kendilerini dışarı attıklarında hipodromu mesken tutuyorlar.

Hayallenmiş kafanın tadı bir başka. Gerçek ve düş birbirine karışıyor, Milo'nun dediklerine bak sen: “Ha Buck, sen şimdi Kaliforniya pistlerinden sorumlu ol, tamam mı, ben havale edeceğim parayı. New England pistlerinden ve Tommy de Florida pistlerinden, uyar mı Tommy, orda Florida'da ne kadar çıtır varsa hepsinin kıçını bi güzel okşarsın? Bizim Jule'a St. Louis'e yakın olan Chicago pistlerini ayarlayacağız, hem orada evine yakın olur ve eski kırıklarına arada bir görünür... New Orleans'a da Irwin'i göndereceğiz, onun bu işi düzgün yaptığını ve sistemi kavradığını anladığım anda tabii, bilirsin gözünü tabelaya dikip son dakikaya kadar beklemesi gerekir, o eskimiş kauçuktan yapılma iki rakamlarından göndermeliyiz ona, ya Paul? Onu Rusya'ya göndermemiz gerekecek, Rusya pistlerinden sorumlu olur orda ve Aguascalientes'le ilgilensinler diye bir iki Meksikalı delikanlı ayarlarız ve hemen sonra da Marlon Brando'yu Fransa'ya falan bir yerlere göndeririz pistlerle ilgilensin diye, dostlardan oluşan bir ağımız olur, milyon dolarlık bir örgüt, aşevleri kurarız, manastırlar, hepsini karmaya adarız anladın mı? Karmamızı halleder ve basıp gideriz geleceğe, böyle bir şeyle öldüğümüzde uzay boşluğundaki gelecek yaşamımız, bir çeşit yeni -krediyle- basıp gideriz ve kırarız tüm bu döngüyü, çünkü biliyorsun yapılması gereken bütün bu şeyler için yeterince zaman yoktur, yeterince para yoktur, farkında mısın?”

YOLDA BİRKAÇ BEAT
Rüyalarının, hayallerindeki parayı kazanma dürtüsüyle at başı gittiği düşünülürse tayfa, hayli büyük bir gayretle tahminlerini bahislere yatırıp gelecekteki güzel günlerin heyecanına kapılıyor. Yaşamı bir bahis gibi görmesi, tayfanın hayatla eğlenme güdüsünü besliyor. Örneğin, yeniden doğma ihtimaliyle hangi atın kazanacağı arasında garip bir bağlantı kuruyorlar.

Olayların öbür boyutu da yaşamı yolculuğa benzetmeleri; mesela bir tren yolculuğuna. Dünya dönüyor, yolculuk sürüyor. Buck'ın ağzındaysa bir soru: “Neden Tanrı devreye girmiyor, parmağını şaklatıp da çat diye durdurmuyor dünyayı?” Bu soruların zihinlerine tebelleş olduğu sırada tayfaya Papaz katılıyor; adamlarımız da ondan cennetin kapılarının kendilerine açık olup olmadığını öğrenmeye uğraşıyor.

O değil de tartıştıkları konular epey ağır aslında: “Kendi olmak”, “benlik” ve “dünya-yüzey” ilişkisi. Olayın özü şu: Yüzeyde kalmak mı, derine inmek mi? Tayfa, olabildiğince derine inmekten yana.

Kerouac'ın “anlamsız” Beat Kuşağı oyunu, yeraltı sakinlerinin tavana vuran yaşama isteğini simgeliyor; onların bir gününü hayaller eşliğinde durmak bilmez bir sürüklenişle anlatıyor. Kenardan köşeden duyulan müzikle beraber kafası güzelleşen Kerouac ve arkadaşları, deyim yerindeyse hayatın ritmi ve şiiri için hiçbir şeyden sakınmıyor.

Beat Kuşağı/ Jack Kerouac/ Çeviren: Garo Kargıcı/ Siren Yayınları/ 116 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 12.04.2012

Hiç yorum yok: