5 Ekim 2011 Çarşamba

ÖZÜMÜZDE İYİ İNSANLARIZ (*)
ALİ BULUNMAZ

1949’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü, 1955’te ise Pulitzer’i kazanan ve Amerika’da modernist yazarların öncüsü olarak nitelenen William Cuthbert Faulkner (1897-1962), yapıtlarında büyük ölçüde Güney kültürünün yozlaşmasını işler. Bununla beraber döneminde ABD’de aile sevgisi ve gururunun yitip gidişine de değinir.

Liseyi bırakmasının ardından hiçbir işte dikiş tutturamaması yüzünden kendisine “defolu mal” lakabı takılır. Eleştirmenler, Faulkner’ın Ernst Hemingway’den etkilendiğini, dahası onu yazınsal anlamda en büyük rakip olarak gördüğünü çıtlatır.

Faulkner, eserlerinde yoğun biçimde benzetmelere başvurur, bilinçaltının derin noktalarına inmeyi dener, psikanalitik çözümlemelerle beraber insan doğasının kaygı veren yönüne atıf yapar.

Onun bu değinilerini, kitaplarıyla beraber somutlaştıran ve insana ilişkin aslında hep gizliden gizliye koruduğu umudu, Nobel konuşmasındaki satır aralarından yansıtır. Faulkner, ödülü alırken “anlayışlı, cömert, saygıya inanan ve baskıya boyun eğmeyen insan ruhuna inancını” imler.

Dünya savaşları önü ve sonrası insanın durumunu ve ruh halini anlattığı pek çok önemli yapıtının (Maymun Parası, 1926; Sartoris, 1929; Ses ve Öfke, 1929; Döşeğimde Ölürken, 1930; Ağustos Işığı, 1932; Absalom Absalom, 1936; Yenilmeyenler, 1938; Go Down Moses, 1942; Intruder in the Dust, 1948; Requiem for a Nun, 1951; The Reivers, 1962) yanında, 1939’da okurla buluşan Çılgın Palmiyeler’de tortulaşan kötülük, trajik ironi ve kurtuluş gibi temalar bir arada işlenir.

ARAFTA İKİ KİŞİ
Çılgın Palmiyeler, Faulkner’ın karmaşık anlatım tekniğini yansıtması bakımından biçilmiş kaftan. Yazarımız, okurun ayıklığını ve diriliğini sınamak adına “Çılgın Palmiyeler” ve “Irmak Baba” bölümleri arasında karşılaştırma olanakları sunuyor. Kısacası sürekli geçişler ve aradaki geri dönüşlerle ilgiyi canlı tutuyor. Araya karışan başka karakterler olsa da kitabı kaplayan dört kahraman var: Charlotte, Harry ve adsız iki mahkûm.

Önceliği “Çılgın Palmiyeler”e verecek olursak, Faulkner’ın arka arkaya ve bazen geri dönüşlerle pek çok olayı sıraladığını görürüz. Örneğin Harry’nin doktorluk serüveni ve hasta Charlotte’a yardım için çabalaması. Bunun yanında Harry’le Charlotte’un tanışma serüveni, aynı anda Harry’nin doktorluk stajyeri dönemi.

Faulkner, olayları sıralarken gerek Harry’nin gerekse Charlotte’un karakter analizlerine de yer verir. Mesela Harry’nin karşı cinsle ilişkideki beceriksizliğine: “(…) Kendini bir ırmağın sularına bırakmış, hiç kımıldamadan, hiçbir çabada bulunmadan sırtüstü yatıyor, akıntıya kapılmış gibi öylece gidiyordu. Gençliğini alıp götüren o boş yılları görür gibiydi -çılgınlık ve maceralarla, tutkulu kısa ve trajik ilk gençlik aşklarıyla, saf kız ve oğlan bedenlerinin çılgın gibi ısrarlı ama beceriksizce buluşmalarıyla geçmesi gereken yılları hiç yaşamamıştı o; yattığı yerden bu yıllara, pek gurur duymadan, durumu kabullenmesi gerektiğine inandığı halde, bunu da yapamadan, sükûnet içinde bakıyordu.”

Buna karşın Charlotte, Harry’e göre hem daha açık sözlü hem de daha cesaretli: “Ben hep şunu söylüyorum: Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, hiçbir şeyi gizli gizli arka sokaklarda yapamam. Sorun sırf sevişmek olsa, gönlüm birden, yakasından yukarı hiç bakmadığım, hiç düşünmediğim, atletik yapılı bir erkek çekmiş olsa, tamam. Ama biz öyle değiliz ki. Sen öyle değilsin, Harry. Sen başkasın.”

Bu iki âşık, biraz da Charlotte’un sayesinde Chicago’ya gider. Charlotte, kocası ve çocuklarını terk eder, Harry de doktorluğu bırakır. Durumu özetleyen aşk yorumu da Charlotte’dan gelir: “Dinle bak, hep balayı olarak kalmalı sürekli (…) sonsuza kadar, ikimizden biri ölene kadar. Başka türlüsü olamaz. Ya cennet, ya cehennem: Bu ikisi arasında doğru yol, erdem, utanç ya da pişmanlık gelip yakamıza yapışıncaya kadar rahat, huzur ve güven bekleyeceğimiz bir Araf yok ikimiz için (…) İki insan arasındaki aşk ölür derler. Bu doğru değil. Aşk ölmez. Eğer ona layık değilsen, seni bırakır gider. O ölmez; ölen sen olursun.”

Aslında Faulkner, bu noktadan sonra Charlotte ve Harry’nin Chicago’da tutunma çabasına yoğunlaşıyor. Charlotte’un hamileliği ve Harry’le birlikteliğinde sorunların su yüzüne çıkışı da aynı zamana rastlıyor. Yazar, olayları, ayrıntılar ve yan unsurlarla beslerken Charlotte’un ölümüyle adeta yeni bir pencere açıyor.

Harry’nin, Charlotte’un ölümündeki sorumluluğu, daha doğrusu cinayeti kabul etmesi, okuru şaşırtabilir. Ama kitabın baştan aşağı alt metinlerle dolu olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu yadırgatıcı değil.

Mahkeme süreci, yargılama ve hüküm giymesinin ardından, az önce bahsi geçen alt metinlerden biri; Harry’nin acıyı, yani hayatta kalmayı seçişi önümüze dikiliyor: “(…) Charlotte yok olunca, anıların yarısı yok oldu, ben de yok olursam, anıların tümü gidecek (…) Evet, acıyla yokluk arasında acıyı seçiyorum ben.”

NEREDEN ÇIKTI BU MAHKÛMLAR?
Charlotte ve Harry’nin hikâyesi tamam da; peki, bu adı sanı bulunmayan mahkûmların, “Irmak Baba”nın kitapta işi ne? Faulkner, iki âşık arasındaki ilişkiyi; seçimleri ve dünyaya bakışlarını anlaşılır kılmak, hatta kavranmasını kolaylaştırmak için adsız mahkûmların öyküsünden yararlanıyor. “Uzun” ve “Tombul” olarak iki mahkûm var karşımızda. “Uzun”, kitaplarda yazanlara dayanarak soygun gerçekleştirmeye kalkışmış ama enselenmiş. Bu nedenle romanlara sayıp sövüyor. “Tombul” ise kendi isteğiyle; suçunu ve bunun cezasını bilerek içeri girmiş, tam 199 yıl yemiş.

Faulkner, daha ayrıntılı biçimde “Uzun” mahkûmu anlatıyor. Mississippi Nehri’nin taşması sonucu onunla birlikte tüm hükümlüler yardım amacıyla cezaevinden çıkarılır. Cezaevi “Uzun” için güvenli bir yerdir ve çıkınca doğal olarak bocalar. Kendi iradesi dışında gerçekleşen bu olay, mahkûma verilen özel görevle (hamile bir kadını kurtarma göreviyle) daha da ilginçleşir. Pek çok zorluğun üstesinden gelmeyi başaran mahkûm, özel görevde çuvallayınca, düşman kesildiği karşı cinse “canı cehenneme kadınların” der.

Faulkner’ın “Çılgın Palmiyeler” ve “Irmak Baba” öyküleri, birbirinden ayrı gibi görünse de arka planda ortaklıklar barındırıyor. Bunlardan biri mahkûmiyet. Bir diğeri Harry ile “Uzun”un seçimleri ya da seçmedikleri. Öbürü ise güvenli ortamla güvensiz dış dünya çelişkisi veya çatışması. Bunun Harry’deki yansıması, gelenekle denenmemiş arasındaki gerilim.

Bu noktada kitabın çevirmenlerinden Ünal Aytür’ün önsözde belirttiği “iki ayrı aşk”a değinmek gerekli. Romantik veya ideal aşk; Caharlotte ve Harry arasındaki ilişki, Harry’nin deneyimsizliği ya da kendini aşamamasıyla gölgelenir. Tıpkı “Uzun”un güvenli ortamı cezaevinden çıkışıyla bocalaması gibi. İkincisi ise Charlotte’unki, yani tamamen duygularına ya da o anki isteklerine göre ve tutkuyla hareket etmeye dönük “aşk.”

Harry, Charlotte’dan önceki hayatında “yazgısına” mahkûm olmuş; kuru bir hayatı baştan kabullenmiş biri. Ancak Charlotte her şeyi değiştirir ve deneyimsiz Harry kendini tutku ve aşkın takipçisi Charlotte’un rüzgârına bırakır.

Harry’nin tutku ve aşkla hayata sarılan Charlotte’a kapılması, dar kalıplı hayatını kendisinden beklenmeyecek ölçüde kırması yönünde attığı bir adım anlamına da geliyor. Charlotte’un ölümünden sonra yaşamayı seçmesinin nedeni de buna bağlanabilir.

“Çılgın Palmiyeler” ile “Irmak Baba” arasında tersine bir akış söz konusu: Harry, güvensiz dış dünyaya, bir anlamda karşı cinsin dünyasına, Charlotte yardımıyla keskin bir giriş yaparken “Irmak Baba”daki “Uzun” mahkûm, güvenli dünyasına; bir başka deyişle cezaevine dönmek için sabırsızlanır. Kısacası sorumluluktan kaçar. Harry ise o güne dek yüzleşemediği ne kadar duygu varsa Charlotte anahtarıyla hepsinin karşısına dikilir.

Faulkner, Çılgın Palmiyeler’de, karmaşık anlatım tekniği kullanarak ana karakterlerden Harry ile “Uzun” mahkûm arasında bir karşılaştırmaya gider. Daha doğru ifadeyle, okurun bu ikisini tartmasını bekler. Çözümlemeler, aşka dair analizler ve karakterlerin resmedilmesi, Faulkner’ın söyleminin belkemiğini oluşturan ahlaki ve insani sorgulamaların yeniden gündeme gelmesini sağlar.

Her iki karakter de eğrisiyle doğrusuyla; kendi çapında başkaldırır. Ama Faulkner, illa bir haklılık payı çıkarılacaksa, bundan kime ne kadar düşeceğine okurun karar vermesinden yana gibidir.

Çılgın Palmiyeler/ William Faulkner/ Çeviren: Necla Aytür, Ünal Aytür/ Yapı Kredi Yayınları/ 272 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 22.09.2011

Hiç yorum yok: