21 Şubat 2012 Salı

PAUL AUSTER'IN PAUL AUSTER'I (*)
Ali BULUNMAZ

Paul Auster isminin markaya dönüştüğünü söylemeye bile gerek yok. Markalaşan, dünya edebiyatında hatırı sayılır bir noktaya gelen ve buna rağmen üretime ara vermeyen yazarların biriktirdikleri, yaşadıkları ve gizli kalmış an ve anıları hep merak edilir. Auster da bu merakı gidermek adına Kış Günlüğü'nde kendini anlatmayı seçmiş. Bir anlamda yazar, kendisini karşısına almış konuşuyor. Klasik özyaşamöyküsünden çok romanvari bir yola sapıyor. “Saklandığı” yerden çıkan Auster, yılların getirdiği olgunlukla okura göz kırpıyor.

YÖNÜNÜ BULAMAYAN GEZGİN
Kış Günlüğü, Auster'ın deyimiyle “soluk almanın fenomenolojisini” anlatan bir kitap. Hiç başa gelmeyeceği sanılanların tek tek yüzünü göstermesiyle oluşan çıkmaların bizi karşıladığı bir anlatı. Auster'ın kendine “sen” diye seslenişi de bu anlatıyı renklendiren bir hoşluk:

“(...) Altmış dördüne basacaksın; çok ihtiyar sayılmasan da, kimsenin ileri yaşlılık görmeyeceği bir yaşta olsan da, senin yaşına gelmeyi başaramamış olanları düşünmeden edemiyorsun. Bu da hiçbir zaman olamayacak şeylerden biriydi ama oldu işte.”

Yaşını başını almış olgun bir adamın çocukluğuna bakışı ve ona seslenişiyle yüzleşiyoruz zaman zaman. Şöyle de diyebiliriz: Auster, altmış dört yıllık ömrünün yazılı olduğu kitabın önemli satırlarının altını çiziyor adeta.

Auster'ın anlatımında zaman zaman sezilen aceleciliğin, hayatının büyük bölümünü etkileyen panik atakla ilgisi var mı bilinmez ama kendisinin tüm kara noktalarını okura açarken hemen hiçbir ayrıntıyı atlamadığını görüyoruz. Yönünü bulmaya çabalayan bir adam var karşımızda: “Hep kayboldun, hep yanlış yöne gittin, boyuna daireler çizip durdun. Ömrün boyunca yön bulma yeteneksizliğinin acısını çektin.”

Yıllarca aynı şehrin farklı bölgelerine sürüklenip duran Auster'ın yaptığı seyahatler de dikkate alındığında tam bir gezgin olduğu görülüyor. Kısacası Auster, hem New York'ta hem ABD'de hem de dünyadaki gezginliğinin dökümünü yapıyor. Aslında bu seyahatler, gezginlik ve hareketlilik, onun ifadesiyle “hayatının kışına” hızla ilerleme anlamına da geliyor.

PANİK, HEP PANİK
Auster'ın satırları, yazarın hayatındaki ailevi, sosyal ve ruhsal çalkantıları da açığa vuruyor. Bir bakıma geçmişe dönük ve üstü örtülmüş sorgulama ve hesaplaşmalar yeniden gün yüzüne çıkıyor. Elbette yine Auster'ın ensesindeki panik atağı unutmamak lazım: “Panik, zihinsel kaçışın bir ifadesidir, köşeye sıkıştığın, gerçeğin kaldıramayacağın kadar ağır geldiği, bu kaçınılmaz gerçeğin haksızlığına karşı koyamadığın zaman içinde kabaran sınırsız güçtür; o yüzden bu dehşete verebileceğin tek tepki kaçmak, kendini soluk soluğa seyirten, çılgınlaşmış bir bedene dönüştürerek aklının kapılarını kapatmaktır; hangi gerçek bundan daha korkunç olabilir? Birkaç saat ya da birkaç gün içinde ölmeye mahkûm olmak, hiç mi hiç anlayamadığın nedenler yüzünden hayatının yarı yerinde bitmek, yaşamının bir anda bir avuç dakikaya, saniyeye, kalp atışına indirgenmesi.”

Geçmişe takılıp kalan değil ama bugünden geriye baktığında yitirdiklerine özlem duyan Auster'ın, bugüne de geçmiş kadar değer verdiğini es geçmemeliyiz. Bir ölçüde kendini yabancılaşmaktan böyle koruyor yazar.

Auster'ın kitap boyunca anlattıklarını, sorgulama ve kendisiyle hesaplaşmalarını özetleyen cümleler şunlar belki de: “Daha kaç sabah kaldı? Bir kapı kapandı. Bir başka kapı açıldı. Hayatının kışına girdin.”

Kış Günlüğü/ Paul Auster/ Çeviren: Seçkin Selvi/ Can Yayınları/ 196 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 02.02.2012

Hiç yorum yok: