21 Şubat 2012 Salı

İKİ DÜNYA VE DÖRT GENÇ (*)
Ali BULUNMAZ

Anlatımına aşina olanlar Alessandro Baricco’nun sözcük işçiliğine verdiği önemin ayırdına rahatlıkla varabilir. Kitaplarının neredeyse bütününde kullandığı dingin dil, konu ne kadar hararetliyse de bir şekilde okuru sakinleştirir.

Kuşatıcı eserler yazmayı başarabilen bir edebiyatçı Baricco. Yazarlığının yanında öbür sanat dalları, özellikle de müzikle ilgili olmasının bunda etkisi büyük herhalde. Ritmi kaçırmaması veya ritmin dışında kalmamasını da aynı nedene bağlayabiliriz.

Baricco’nun Emmaus adını verdiği romanı, ilginç biçemiyle karşımıza çıkarken sert kurallarla gençliğini duvarların arasına hapsetmiş ve bu engelleri zorlamaya uğraşan dört insana yoğunlaşıyor. Bir çeşit umut ya da mutluluk arayışı anlayacağınız.

“DIŞARIDAKİ BOZULMUŞ DÜNYA”
Baricco’nun romanına konu ettiği dört gencin temel yanılgısı, her zaman mutlu olduğunu sanması; “hep suçluluk duygusu” taşıyan ve bir ölçüde toplumla uyumsuz kişiler. Bunun baş nedeni aldıkları katı Katolik eğitim.

Kitapta dört genç adamın (anlatıcı, Bobby, Luca, Santo) hikâyesine rastlıyorsak da bunlara bir kahramanı; dördünün hayranlık duyduğu ve asıl adı Andrea olan Andre’yi de eklemeliyiz. Aldıkları Katolik eğitim yüzünden Andre’yi tinsel güzellik kalıplarıyla anlatışlarına tanıklık ediyoruz. Ancak onlar için Andre’nin bir başka anlamı daha var: “O, insan serüveninin normalliğin peşinde koşmadığı, açıklara savurduğu, ne kadar sivri olursa olsun her uzak sözcüğü yakaladığı ve tüm sözcükler arasından ölmeyi yansıtanı seçtiği, sakınımsız yaşanan bir dünyadan geliyor.”

Yazgısı ölçülü, kalıplara bağlı kalması istenen ve hayatı her daim bir çemberin içinde geçmesi beklenen dört gence göre Andre, öbür yakadan gelen biriydi. Anlamını bilmedikleri ama sürekli kullanıp durdukları sözcükleri (örneğin acı ve ölüm) onlara gösteren acayip bir insandı.

Nereden bakarsanız bakın, Baricco’nun kullandığı metaforları da işin içine katınca, dört gencin “korunaklı” veya “temiz” olan dünyasıyla dışarıdaki ya da “bozulmuş” ve “bozulmaya devam eden” yaşam arasında bocaladığını görüyoruz. Dışarıya ne kadar yaklaşırlarsa şaşkınlık ve kızgınlıkları da aynı oranda artıyor. Onlara öğretilenlere göre, “dışarıdaki bozulmuş dünya”da başlarına gelebilecek en kötü şey “inancı yitirmek” ve bu olay, anlatıcının da dediği gibi “karabasandan farksız.”

Yaşadıkları bocalamanın önemli bir kaynağı da zihinlerine çakılan işte bu felaket senaryosu. Çünkü dini inanç, papazlardan öğrendikleri şekliyle “gökyüzünden gelen ve gizemli bir dünyaya ait olan; kırılgan ve elle dokunulamayan bir armağan.”

“KEÇİYOLLARINDA ÖRÜMCEK AĞI”
Dörtlünün birbiriyle pek çok şey paylaştığı ve hemen her soruna bir şekilde çözüm bulmaya çalıştığı çok açık. Ta ki kopuş başlayana kadar; anlamını bilmedikleri sözcükler hayatlarının tam ortasına düşene dek. Kimine göre bu kesin yitişin nedeni “kötü gençlik” kimine göreyse “baba.” Belki de “içindeki gizli çatlağın farkında olan kusurlu vazolara” benzemeleri dağılışı hızlandırdı. Anlatıcı, geriye dönüp bakınca manzaranın beklediklerinden farklı olduğunu görür:

“Dinsel eğitimle bize, ahlaki bir eğilimden çok ve tüm öğretilerin tersine, her şeyden önce kuralcı bir örnek verildi; bize iyi öyküyü anlatan şiddetli görüntülerle saplantılı bir biçimde yinelenen bir örnekti bu (…) Bize doğru yolu öğretirlerken biz çoktan keçiyollarında örümcek ağı olmuştuk ve hedefimiz her yerdi. Bu kadar güç olduğunu söylemediler bize. Onun için kusurlu Meryem Analar çiziyoruz ve sonunda o boş gözleri değil de, acı ve pişmanlık bulunca şaşırıyoruz. Onun için kendi kendimizi yaralıyor ve ölüyoruz.”

“Her şeye karşın, yaşamı onurlu bir biçimde ve dopdolu sonuçlandırmayı soylu bir zorunluluk sayan bir direniş için eğitilmiştim” diyen anlatıcıyla beraber, Baricco’nun kahramanlar aracılığıyla üstü örtük şekilde sorup yanıt aradığı bir soru da var: Dışarıda akıp giden bir yaşam, akıntının ortasında Andre ve karşı kıyıda dört genç adam... Engellenemeyen isteğe boyun eğip ölümlüler arasına yerleşmek mi, yoksa duvarlar arasında ritüellere zincirlenip yaşamak mı?..

Emmaus/ Alessandro Baricco/ Çeviren: Şemsa Gezgin/ Can Yayınları/ 122 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 22.12.2011

Hiç yorum yok: