10 Aralık 2010 Cuma

AKUTAGAVA’YLA BİR GÜN (*)
ALİ BULUNMAZ

Japon edebiyatının en önemli, dünya edebiyatının ise en tuhaf adamlarından biri Akutagava. “Raşomon” adlı öyküsünün yayımlanışından (1915) intihar ettiği 1927’ye kadar, 150’nin üzerinde yapıt yaratan yazarın, bu anlamda 35 yıllık yaşamını dolu dolu geçirdiği söylenebilir.

Öykülerinde gerek kendi yaşamından gerekse Japon tarihinden parçalar bulunan, bunları büyülü bir dille okuyucuya sunan Akutagava’nın en belirgin özelliği, eselerinde var olan düş gücü. Arayışını güçlü kılan ve kalıcı ürünler bırakmasını sağlayan bu belki de.

Raşomon adıyla derlenen öykülerin çevirmeni Oğuz Baykara sağ olsun, arka kapaktan yazı devşiren ya da kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle iş gören “eleştirmenler” için kolaylık sağlamış; öykülerin sonuna uzmanı olduğu Akutagava ile ilgili önemli bilgiler yerleştirmiş. Burada, öyküleriyle Akutagava’nın yaşamı arasındaki bağlantı, yazarın edebi kimliği ve özgünlüğüne dair pek çok bilgi bulmak mümkün. Meraklı ve gerçekten araştırmacı okur için son derece yol açıcı.

TARİH, DÜŞ GÜCÜ VE HİCİV
Akutagava’nın kimliğinin esas parçası olan hiciv, hemen her yaratısında kendine yer buluyor. Kitaba adını veren “Raşomon” öyküsü, hem edebiyatsever hem de sinemaseverler tarafından hatırlanacak. Zira 1951’de Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Akira Kurosova’nın yönetmenliğini üstlendiği Raşomon birincilik ödülü kazanmıştı.

Yazar, kitabın lokomotif öyküsünde, felaketlerle kıvranan Kyoto’da hayatta kalmak için mücadele eden insanları resmediyor. Olduğu gibi kalıp ölme ya da hilelere başvurup hayata tutunma çelişkisi veya seçimi öyküyü sürüklüyor. Hikâyenin başkahramanı uşağın ağzından verdiği ders, Akutagava’nın eleştirelliğini ve ahlaka bakışını yansıtıyor.

Aslında hemen hemen bütün öyküler bu anlamda birbirine bağlı diyebiliriz. Örneğin, “Burun” isimli öyküde yine ahlaki bir yorum patlatır Akutagava: “İnsanların doğasında birbiriyle çelişkili iki duygu vardır. Başkasının felaketine gülecek insan kuşkusuz düşünülemez. Ancak, dara düşen bir insanın tam sorununu halledip düze çıkmaya başladığı an, onun bu rahatlığının karşısındaki insana battığı, onun bu mutluluğunun karşısındaki insanı rahatsız ettiği durumlar da vardır. Hatta gözlemcilerin, beladan yakasını kurtaran insanlar hakkında ‘Keşke belaya uğrasa!’ diye temenni ettiği bile olur. Karşısındakine gizli gizli düşmanlık bile duyar.”

Akutagava’nın masalsı dili ve anlatımı, onun düş gücüyle birleşimi, kitaptaki seçme öykülerde yine karşımıza çıkıyor. Yazarın gücünü oluşturan bu biçem, düz bir anlatımdan öte, aktarmak istediklerini çekici kılıyor ve ana fikri daha rahat sunmasını sağlıyor çoğu zaman. Bunun yanında yerelliğe, Japon kültürüne, bolca yer vermesi, hem Akutagava’nın yapıtlarına özgünlük katıyor hem de bu konuyla ilgilenenlere edebi bir kapı aralıyor.

Akutagava, “sanatın mükemmel olması gerektiği”ne dair inançtan hiç vazgeçmiyor. “Cehennem Tablosu” öyküsündeki huzursuz, aksi ve megaloman ressam Yoşihide’nin çizdiği tablo, böylesine mükemmel özelliklere sahip ve sonsuza kadar yaşayacak nitelikte.

Yazarın öykülerinde dikkate değer bir başka şey, tarihe merakı. Kitaptaki pek çok hikâyede, ana tema olsun olmasın tarih belirgin bir yer kaplıyor. Bu, kimi zaman bir hesaplaşma halini alan kimi zaman Akutagava’nın konuya girişini, olayları açışını ve sonuca bağlayışını sağlayan bir unsur.

“BANA BAKMAYIN SANATIMA BAKIN”
“Raşomon” ile birleştirilip Kurosova tarafından beyazperdeye aktarılan “Çalılıklar Arasında”, kitabın en ilginç öykülerinden biri. Akutagava, öyküyü bir cinayet etrafında kurguluyor ama cinayeti kimin işlediği bir türlü çözülemiyor.

Tacomaru, ifadesine göre katil fakat onun zanlı olup olmadığı, öyküde asla açık değil. Cinayete kurban giden koca Takehiro ve onun eşi ile birlikte tamamen bir bulmacaya dönüşen olay, itiraflarla sürüp gidiyor. İşin içine poliste verilmiş ifadeler, katili bir türlü ortaya çıkarmayan sözler ve öldürülen Takehiro’nun medyum aracılığıyla, katili ve eşine seslenmesi, bu öykünün sıra dışı ayrıntıları.

Kitabın son iki öyküsü “Çarklar” ve “Serap”, bir zamanlar Akutagava’nın ısrarla karşı çıktığı biyografik öyküye dümen kırışını yansıtıyor. Her iki hikâyenin, yazarın yaşamından izler barındırması; “Çarklar”da, Akutagava’nın kendi intiharını tasarlayışına dair ipuçlarının yer alması, okurun gözden uzak tutmaması gereken detaylardan. Daha önce kaleme aldığı öykülere atıfta bulunan ve “hayatın kendisi gerçek cehennemden daha korkunç bir cehennemdir” aforizmasını hatırlatan yazar, uzak ve yakın geçmişiyle bir hesaplaşmaya girişiyor. Rüyalar, ilaçlar, ruhsal çöküntüler ve hatıralar “Çarklar”da, temayı güçlendiren ve tamamlayan bileşenler olarak gün yüzüne çıkıyor.

Yazarlığa adım attığı andan itibaren övgülerle beraber yüklü eleştirileri de göğüslemek zorunda kalan, büyük bunalımlarını aşmak için sürekli ve dozunu arttırdığı ilaçlara bağımlılığı yüzünden, hem fiziki hem de ruhsal sorunlarla boğuşan Akutagava, bugün geride bıraktığı eserler ve Japonya’da her yıl düzenlenen “Akutagava Öykü Ödülü”yle birlikte herkesin önünde saygıyla eğildiği bir yazar konumunda.

Genç yaşta intihar etmesi ve kısa hayatına sığdırdığı yapıtlarından sonra Akutagava’yı, ondan geriye kalan bir sözle selamlamalı: “Bana bakmayın, sanatıma bakın.” Altında epey ders yatan, kısa bir cümle…

Raşomon/ Ryunosuke Akutagava/ Çeviren: Oğuz Baykara/ Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi/ 240 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 09.12.2010

Hiç yorum yok: