5 Mart 2010 Cuma

ZİHNE KILÇIK ATAN YAZILAR (*)
ALİ BULUNMAZ


“Sanatın en faydalı tarafı faydasız olmasıdır (...) İçinde yaşadığımız bu fazlasıyla pragmatik dünyada işe yaramayan, elzem olmayan şeylerin de bir yeri hem de gerçekten önemli bir yeri vardır ve sanat bu yeri her şeyden daha görkemli bir şekilde alıyor.”

“Bilincin evrilmesi, o büyük insanlık maceramızın ta kendisidir. Bu dünyaya gelmemizin nedeni gönlümüzü geliştirmek, ruhumuzu özgürleştirmek ve beynimizi aydınlatmaktır. Sizce kaç roman yazarı bu ilkeye bağlıdır?”
Tom Robbins


Tom Robbins, Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Evet, iddialı bir cümle bu, çünkü Robbins'in ürettikleri ortada. Amerika'da, kendisi gibi bir iki kişiyle beraber, sivrilen bir yazar. Kara komediyi çoktan aşmış, kasvetli betimlemelerin uzağına düşen ve modern dünyaya iyimser bir bakış atıp, anlatımını mizahla harmanlayan bir yazar.

Aynı zamanda uçarı bir kişilik de. 1954'te başladığı gazetecilik öğrenimini, disiplin sorunları yüzünden öğrenci birliğindeki görevinden alınması nedeniyle bırakması, uçarılığının kanıtlarından biri yalnızca.

Okuyucuyla arasındaki mesafeyi olabildiğince kapalı tutmasının yanında, kurduğu ilişkiyi ona doğrudan seslenerek yansıtan Robbins'in bir diğer önemli özelliği, metafor ve anlatımlarını zenginleştiren kelime oyunlarının edepsizliği. Hepsinin yanında, “her şeye rağmen mutluluk”, onun mottosu.

Okurlar Tom Robbins adını duyunca hemen Parfümün Dansı isimli kitabını anımsıyor doğal olarak. Peki, başka neler var listede: Dur Bir Mola Ver, Ağaçkakan, Sirius'tan Gelen Kurbağa, Sıcak Ülkelerden Dönen Sakatlar ve Villa Meçhul. Tüm bunlardan sonra şimdi de ABD'de 2003'te yayımlanan ve Türkçeye Aysun Babacan tarafından çevrilen Geriye Uçan Yaban Ördekleri'yle okurun karşısına çıkıyor.

ANLAMIN YÜREĞİNE YOLCULUK
Kitabın kapağını aralayınca beş ana başlık göze çarpıyor: “Yolculuk Yazıları”, “Övgüler”, “Öyküler, Şiirler ve Şarkı Sözleri”, “Düşünceler ve Eleştiriler” ve “Yanıtlar.” Robbins'in kitabının temel özelliği, kısa anlatımlarla okurun zihnine kılçık atması. Buna bir anlam yolculuğu da denebilir. Hemen başlardaki şu ifade her şeyi berraklaştırıyor: “Anlamın yüreğine (ya da vajinasına) yaptığımız yolculuk, herhangi bir açıdan, alışveriş merkezine son gidişimizi andırıyorsa, bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir.”

İlk bölüm, Robbins'in yolculuk deneyimlerine ayrılmış ve bunları okurken bir gezi belgeseli, safari anlatımı ya da seyyahları betimleyen bir televizyon programı seyrediyormuşçasına bir izlenime kapılıyorsunuz. Robbins'in 1985'te kaleme aldığı ve aynı yıl Esquire'da yayımlanan yazısında bahsettiği uyku hastalığına yol açan çeçe sineği, metinleri okurken sizi sokmuyor. Hep canlı ve tetiktesiniz; ayıksınız anlayacağınız.

Robbins'in kitapta anlattıklarına; daha önceden kaleme aldığı yazılarından oluşturulmuş seçkiye bakıldığında, konu çeşitliliği de hemen kavranıyor. The Doors konserinden çıkınca, Robbins'in deyişiyle “tenin kurtuluşunu arzulayan Nietzsche'nin sesini” duyuşunuzun ardından, tekdüzeleştirilen beslenmenin öncüleri Mac ve Dick McDonald'la ve onların burgerlerinin hammaddesi inekleri boğazlayan şirketin başı Roy Kroc'la yüzleşiyorsunuz.

Sonra yeniden müzik; bahsi geçen kişi ise Leonard Cohen. Robbins, Cohen'i büyük bir söz ustası diye nitelerken, geçmişe dönük belirlemeleri de kendi biçemini yansıtıyor. Amerikalı kadın ve erkek açısından ele aldığı geçmişe özlem hakkında şöyle diyor:

“Kadınlarda geçmişsever sinek kâğıdına takılanlar genellikle yaz kampları ya da lise yıllarıdır. Epey sayıda Amerikalı erkek için ise askerlik dönemidir; yani ailelerinden, karılarından, çocuklarından, sıkıcı düzenlerinden ve sorumluluklarından kurtulup her ihtiyaçlarını giderdikleri, dostlukların tadını çıkarabildikleri, seyahat edip maceralar yaşayabildikleri o eşsiz dönem. Bu yüzden olsa gerek Amerikan liderlerinin çoğu savaş kahramanlıklarını ısıtıp ısıtıp önümüze sürmekten bıkmaz (kımızı, beyaz, mavi öküz çomaklarını sallayıp yıldızlarla süslü bayrağın pes notalarıyla osururlar) ve bu yaşlı vıdıvıdıcılar her ekonomik uyuşmazlıkta, dünyanın ödeyeceği çirkin bedeller pahasına, ısrarla askeri çözümlere başvurulmasını ister ki bu da sıkışmış gelişmişlik durumunun bir tezahürüdür.”

EDEPSİZ OYUNCU
Robbins'in kitapta belirginleşen eleştirilerinden biri de kasvetle ilgili. Robert Stone'un öyküsündeki karamsarlığı eleştirirken, öyküdeki var oluş sancısının kendisini etkilediğini de bir kenara not düşer.

Sonraki satırlarda eleştiri oklarını çıkıntılık yapanları susturanlara savurur ve bu noktada, Robbins metaforları devreye girer: “Dogmanın dogmayı yediği bir dünyada ancak birkaç öğretmen, editör ve eleştirmen yıkıcı bir miyavlamayı veya aralarda gelen tuhaf mırlamaları kaldıracak kadar şık olabilir. Ama bunların hepsi tanıdık, bildik havlama ve hırlamaların icap ettiği bir ortamda acayip, alengirli miyavlamaları çıkaranların ya da tasvip edenlerin başına ne geleceğini de gayet iyi bilir (...) 'Miyavlama' derken (...) söylemek istediğim şey, insanın zaman zaman hissettiği muziplik dürtüsüdür; bu dürtü, özellikle de alışılmadık bir tarzda ve uygunsuz bir bağlamda tezahür edecek olursa, yetişkinler tarafından genellikle küçümsenip bastırılır.”

Robbins, eleştirilerinin ardından, neyin yanında olduğunu da yapıştırır sayfaya: Oyun oynamayı; küstah, saldırgan ve edepsiz biçimde oyun oynamayı esinleyen tavır, onun için vazgeçilmezdir. İşte bu tavır, Robbins'e sanatı “amaçsız” diye niteleme olanağı verir. Ona göre, pragmatik bir dünyada fayda amacı taşımayan fakat aynı zamanda estetik bir etkinliktir sanat: “Sanat, yeniden canlandırma değil; hayat veren bir şeydir, esinlenmiş faydasızlığın özgürleştiren sıçramasıdır o.” Robbins, sanatla ilişkisini anlatırken, otuz yıllık benlik arayışının burada kilit nokta olduğunu belirtmeden edemez. Yani imgelem serüveni, onun kendisini arayışı ya da kurma çabasından öte bir şey değil.

Kitabın en canlı bölümü “Yanıtlar” başlığını taşıyor. Robbins burada kendisine yöneltilmiş soruları cevaplarken kişisel bilgiler de veriyor. Özellikle yaptığı bir Amerika tanımlaması var ki, değinmeden geçmek olmaz:

“Amerika 270 milyonluk bir ülke: Bunun 100 milyonu gangster, diğer 100 milyonu üçkâğıtçı, 50 milyonu da külliyen üşütüktür ve abartısız her birimiz, gizli gizli gösteri dünyasına çalışırız. Böyle bir ülkede eğlenemeyeceğinizi düşünebilir misiniz? Rahatça söyleyebilirim ki dünyanın neresinde olsa yaşarım ve yaptığım işi yaparım ama görüldüğü gibi Amerika'da yaşamayı seçmiş bulunuyorum. Bunun arkasındaki neden, yurtseverlik ya da para değil. Asıl neden burada yaşamın çok ilginç olması. Amerika dünyada en az sıkılacağınız ülkedir herhalde; üstelik sağcı dindar mankafalarla solcu akademik mankafaların ülkeye mecburi homojenlik ve kurumsal bayağılık getirmek adına birbirleriyle yarışmalarına rağmen.”

Robbins'in muzip kişiliği ve mizahi yönü sorulara verdiği yanıtlarla daha da somutlaşıyor. Yaşadığı yerde neden yaşadığı sorulduğunda, aynı muziplikle cevabı yolluyor: “Buranın havasını seviyorum, nedenler arasında volkanlar, somon balığı ve her an bir volkanın patlayıp somon balıklarını şöyle birazcık haşlaması gibi muhteşem bir ihtimal de var.” Bunlara başka nedenler de ekler arkasından: Ormanlar, müzik, marketler, kafeler, ortamdan duyduğu minör tınılar...

Robbins, romanlarının siyasi boyutuna dönük soruya da ilginç bir yanıt verir; kendisini “yaşama evet diyenler” içinde konumlandırırken, temalarının genellikle bağımsızlaşmaya gelip dayandığını belirtir. Bu yanıt, yazdıklarıyla yaşamı arasında nasıl bir koşutluk olduğunu da gösteriyor, aynı şu sözündeki gibi: “Amacımız, bilerek, isteyerek daha aklı başında, daha hür ve daha zeki varlıklar olmaya evrilmek...”

Kitapta yer alan yazılar dikkatle okunduğunda Robbins'in 1960'ların ikinci yarısından 1990'ların sonuna kadarki dönemi kendine özgü bir şekilde yorumladığı görülür. Bunu yaparken isimler, mekânlar, benzetmeler ve kimi zaman da geri dönüşlerle konular zenginleştirilir.

Kabul etmeliyiz ki bu kitap bir Parfümün Dansı veya Villa Meçhul değil. Yani Geriye Uçan Yaban Ördekleri, herkese sözü geçen iki kitap kadar keyif verir mi, tartışılır. Ama imza Tom Robbins olunca, sayfalarda gezinmek, hatta her an karşımıza Tom Robbinsçe bir şey çıkabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Geriye Uçan Yaban Ördekleri/ Tom Robbins/ Çeviren: Aysun Babacan/ Ayrıntı Yayınları/ 266 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 04.03.2010

Hiç yorum yok: