25 Mart 2011 Cuma

ÜÇ GÖZ, BİR AİLE (*)
ALİ BULUNMAZ

André Gide üzerine bir şeyler söylenecek olsa, herhalde pek çok kişinin buluşacağı iki ortak nokta var: Bunlardan biri Gide’in ahlak söylemi ve sorgulaması, öbürü onun kişiye, daha doğrusu bireye verdiği önem.

Gide, toplumda ve kişide ahlakın sağlam temellere sahip olmasının koşulunu bireyin kendisinin farkına varmasında arar. Eserlerinin tamamında bunu ya doğrudan ya da dolaylı şekilde okura yansıtır. Kadınlar Okulu da Gide’in bu genel anlayışından ayrı düşmüyor. On dokuzuncu yüzyılın son dönemlerinden yirminci yüzyıla uzanan zaman dilimini kapsayan roman, hem bir günce hem de anlatıcılarının gözünden yazılmış bir tür etika gibi adeta.

YANILAN BİR KADIN
Kadınlar Okulu, nereden bakarsanız bakın anlatıcıların birbirine (ve tek tek kendilerine) tuttuğu aynayı andırıyor. Sözü kim alırsa, aileyi ve ailenin fertlerini ayrıntılarıyla anlatmaya koyuluyor. Robert, Éveline ve Geneviéve; hepsi benzer zamanları kendi penceresinden bakarak resmediyor. Tabii buna her kimi betimliyorlarsa, onların kişilik özellikleriyle beraber ahlak anlayışları da ekleniyor.

Éveline’in günlüklerinde, Robert’in kimi özelliklerini övgü ve saygıyla anlatışı, az önce sözü geçen belirlemeyle örtüşüyor. Örneğin Éveline’in gözünde Robert “nerede nasıl davranacağını hiç unutmayan onurlu biri”; aynı zamanda pek çok insandan yapmacıksız tavırlarıyla rahatça ayrılıyor. Éveline bu yüzden onu (en azından başlangıçta) “seçkin” diye niteliyor.

Éveline’in yorumlarına bakılırsa Robert fazla mükemmel bir tip. Babasına onu bir türlü kabul ettirememesinin altında da bu yatıyor belki. Éveline’in babası, Robert’te ters bir şeyler olduğunu ve onun “hemen herkesi kandırdığını” düşünüyor.

Çok klasik de olsa babası uzun vadede ve bir ölçüde haklı çıkan Éveline, tam yirmi yıl sonra geriye dönüp bakıyor ve kendisinin ne denli değiştiğinin ayırdına varıyor. Tüm yaşananların kayıtları da “Robert Güncesi” diye adlandırılabilecek defterlerde.

Beri taraftan Éveline’nin notları bir kaçış veya kendini dinleme günlüğüne bürünüyor: “(Robert) kendisi dışında, kendime göre bir yaşamım olabileceğini aklına bile getirmiyor. Kendisine bağlı bir parça olarak görüyor beni artık. Konforunu bütünleyen bir nesneyim. Karısıyım.”

Yılların getirdiği deneyimin Éveline’e öğrettiği en önemli şeylerden biri “Robert’in göz boyayan dış görünüşünün altında yatan koca boşluk.” Bu boşluk öylesine etkili ki “kusursuz bir koca” görüntüsünü güçlü kılıyor. Éveline’in rahatsızlığının esas kaynağı da bu zaten: Her şey fazla iyi! Gide, tam burada; Éveline ile Robert’in yıkıntıları arasında, bir anlamda savunma yapması için sözü Robert’e bırakıyor.

MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Robert ilk anda amacının Éveline’in günlüğünün “gerçek kaygısıyla, adalet ve düzeltme kaygısının peşinden gitmek olduğunu; aradaki yirmi yıla yoğunlaşacağını” söylüyor. Biz de Gide’in o süreyi neden atladığını kavrıyoruz böylelikle.

Robert’in anlattıklarına bakılırsa ilk gençlik yılları hayli hareketli. Oradan oraya giden, önüne gelenle birlikte olan ve yine klasik diyebileceğimiz bir kişilik yapısı çıkıyor karşımıza. Ama “kişinin yönetilmek, kalıba sokulmak ve egemenlik altına alınma gereksiniminin” de farkında aynı dönemde.

Éveline’in sonradan kendini enikonu belli eden dik kafalılığına hayran kaldığını ama önemli sorunların da bu yüzden boy verdiğini belirtiyor Robert. Dolayısıyla yaptığı, Éveline’in günlüğünde yer alan kendisine yönelik suçlamaları yanıtlamak ve yeni suçlamalarla bunların karşılaştırılmasını sağlamak.

Robert de Éveline’e yönelik kimi analizlerle karşılar bizi: “İnsan aşkının özelliği bizi kendi kendimiz konusunda olduğu gibi sevdiğimiz varlığın kusurları konusunda da kör etmektir; Éveline’de hayran kaldığım o boyun eğişin doğal olduğunu sanmıştım (her ikimiz de doğal sanmıştık), oysa yalnız aşkın sonucuydu. Öte yandan, kendi düşünceme, ilke yaptığım boyun eğişten başka bir boyun eğiş de istemiyordum Éveline’den.”

Gerek Éveline’in gerekse Robert’in hem birbirine hayran hem de içten içe kızgın olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İkisi de arada birbirinin övülecek yanlarını öne çıkarsa da gerçekte; günlükte ve zihinde işin rengi çoğunlukla değişiyor.

Kitap boyunca Rahip Bredel, Éveline ve Robert’in vicdanı biçiminde beliriyor. Gide’in din ve inanç eleştirisine belli oranda katkıda bulunan Bredel’e karşın Robert, eşinin dik başlılığından dem vurup bunun, Tanrı’ya inanmasını ya da en azından inansa bile o inancın güçlü olmasını engellediğini düşünür.

Robert, Éveline’in sonradan kendisini samimiyetsiz bulmaya başlamasına belli ki içerliyor; aslında erdeme ulaşmaya çabaladığını söylüyor. Benliğiyle baş başa kalan her insanın alçalabileceğini belirtiyor. Devamı da var: “Éveline’in bende küçümsediği şey, daha iyi olma çabam, küçümsenmeyecek olan tek yanımdı. Hiç kuşkusuz başlangıçta yanılmıştı ama benim elimden ne gelirdi? İlk zamanlarda, bana olan aşkı kusurlarımı, eksikliklerimi gizliyordu ondan ama ilkin gördüğü kadar akıllı, iyi, erdemli, ilkin gördüğü kadar gözüpek değilim diye bana kızması mı gerekirdi? (…) İlkin ben olduğumu sandığı bu benden daha iyi varlığa benzeme gereksinimi, bu didinme, bu çaba aşkını hak etmiyor muydu?”

ÜÇÜNCÜ GÖZ
Gide, üçüncü bir yola saparak Éveline’nin, kızı Geneviéve penceresinden nasıl göründüğüne de bakıyor. Bir öğretmen ve anne olarak resmi çizilen Éveline, kızı tarafından bir anlamda özgürlük savaşçısı şeklinde niteleniyor. Ancak hafiften anne-kız çatışması da yansıyor satırlara. Sadece bu değil elbette; Geneviéve, babasına dair anılarını da aktarıyor. Şöyle söylesek yeri: Geneviéve’in durduğu yer tam olarak annesiyle babasının arası; her ikisine de epey yer veriyor, bazen eleştiriyor bazen tarafını belli ediyor.

Öte yandan annesi ve babasıyla beraber kendine de parantez açıp geçmişten bazı parçalarla olan biteni okura sunuyor. Daha doğrusu Gide, Geneviéve’i konuşturuyor. Evlilik üzerine ve arkadaşlarıyla kendisini karşılaştırmasına dair kimi çıkmalar var metinde.

Şunu da es geçmemek gerek: Geneviéve, çevresinde kim varsa hepsinden bir tutam bahsediyor. Kardeşi de bunlar arasında. Küçüklüğünde Gustave’ın, babasını pohpohlamasından hayli rahatsız olan Geneviéve, onun babasını nasıl etki altına aldığına değinmeden edemiyor.

Gide, kitaba aldığı tüm kahramanlar aracılığıyla burjuva ahlakını sorgulamaya da girişirken sözü Éveline, Robert ve Geneviéve’e verip onların yardımıyla; yine bir burjuva ailesiyle konuya içeriden bakıyor. Değerler eleştirisi, burjuvaların değer atfettiği veya değersiz bulduğu hemen her kavram ya da olay üzerinden yürüyor. Bunlardan biri, Geneviéve’in kurduğu arkadaşlıklara ve babasının bunların önemli bir bölümüne ahlak ölçütlerine uymadığı gerekçesiyle sıcak bakmamasına ilişkin.

Geneviéve, “babasının kanılara çok fazla önem vermesine” hatta neredeyse “onlardan başka bir şeye aldırmamasına” köpürüyor. İşte Sara ile yakınlığı, babasını çileden çıkardığı gibi Geneviéve’le babasının ilişkisini de rayından çıkarıyor. Tabii bu noktada Geneviéve’in Sara’yı kendisine babasından daha yakın hissettiğini söylemeye gerek yok herhalde.

Üstelik bu zamanlarda Geneviéve’in kadınlar üzerinden devrimci duyguları da filizleniyor: “Kadınların genellikle dingin olduğu sanılır ama tıpkı erkekler gibi kadınlar da duyar; yeteneklerini denemek gereksinimindedirler, kardeşleri gibi olanlara da çabalarını harcamaları için bir eylem alanı gerekir. Fazla sıkı bir baskının, fazla salt bir durukluğun acısını erkekler kadar onlar da çeker.”

Gide’in kitapta bize çizdiği manzara, yalnızca bir ailenin üç ferdinin gözünden aynı dönemlerin anlatımı değil. Bunun ötesinde üç farklı bakış açısından, üç farklı kuşaktan birbirini gören üç ayrı zihin yapısını yansıtıyor. Sorgulamalar, suçlamalar ve varılan yargılarla birlikte, ailenin bazen defterlerde bazen de belleğin bir köşesinde kalmış, çoğunlukla da açık açık konuşulmamış gizler söz konusu.

Gide, ailenin yapısal çözümlemesine günlükler, ahlak sorgulamaları ve dökülen sırlar eşliğinde girişirken toplumsal ve bireysel olan arasında kimi zaman inceden çizilen kimi zaman da kaybolan ya da kalınlaşan çizginin özüne inmeyi deniyor. Gide’e burada kendisini dünyanın merkezinde sayan bir adam, kendini o adam üzerinden kuran bir kadın ve her ikisine de biraz geride durarak bakan bir göz olarak kızları eşlik ediyor.

Kadınlar Okulu/ André Gide/ Çeviren: Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 200 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 24.03.2011

Hiç yorum yok: