13 Şubat 2009 Cuma

FELSEFECE GÜLÜŞ (*)
Ali BULUNMAZ

Gülmekle delilik arasında bir ilişki ya da ilişkisizlik var mı? Günümüzün toplumsal ilişki sistemi, gülmeyi kimi zaman delilikle eş değer tutup kapatmaya, delilik gibi hapsedip “tedavi” etmeye yönelmiştir.

Peki, gülmek bilgeliğin işareti olabilir mi? Gerçi bilgelik ile delilik arasında yakınlık kuranlar da yok değil. O halde ne yapmalı?

Gülmeyi ve bilgeliği delilikle bir araya getirip, kapalı kapılar ardına mı gizlemeli yoksa bunları felsefi bir soruşturmayla incelemeli mi? Hippokrates, ikinci yolu seçiyor.

ESERİN NELİĞİ
Hippokrates’in mektuplarından oluşan Gülmeye ve Deliliğe Dair adlı metin, birkaç temel unsur üzerinde yükseliyor. Hippokrates mektuplarında felsefe, tıp, botanik ve ahlâkla ilgili görüşleriyle buluşturuyor okuru. Bunları sorularla tamamlıyor.

Bir başka özellik, mektupların otoriteye alaycı yaklaşımı içermesidir. Yerginin önemli bir alana sahip olduğu düşünüldüğünde, yurttaşlar için özgürlük istenmesi de atlanmaması gereken bir gerçektir.

Son özellik, Hippokrates’in mektuplarının var olan sistemi sarsıcı olmasıdır. Yaratılmış sahteliği kırma amacı hep hissettirilmektedir. Mektuplar önemli bir iddia sunar: Bilgi (episteme) veya kanaat (doxa) delilikten bihaberdir. Hippokrates bu noktada şüpheyi gündeme getirir.

Mektuplarda geçişe de yer verilir: “Tek bir kişinin deliliğinden ortak deliliğe ve hekimin yetkinliğinden filozofun yetkinliğine geçiş”; daha somut söylemek gerekirse, “Hippokrates’in Helleborus’undan (: Antik dünyada deliliği iyileştirdiğine inanılan bir ot) Demokritos’un kahkahasına geçiş” (s. 16).

Hippokrates, tartışmayı başlatırken konuya iki temel soruyla girer: “Deli kim?” ve “delilik ile sağlığı birbirinden ayıracak yetkili yargıç ya da hakem kim?” (s. 17).

HİPPOKRATES’İ NASIL BİLİRSİNİZ?
Mektuplara geçmeden önce, metni daha iyi anlamlandırmak açısından Hippokrates’in kim olduğuna ve neler yapmaya çabaladığına dair kısa bir bilgi vermek yerinde olabilir.

M.Ö. 460-337 yılları arasında yaşayan Yunanlı hekim Hippokrates, zamanının büyücülük ve yanlış inançlarla örülü tıp bilgilerine, bugün geçerliliğini yitiren yeni görüşler getirmiştir. Bu nedenle “tıbbın babası” olarak nitelendirilir. Zamanının büyük filozofları Gorgias ve Demokritos’un yanında eğitim görmüş; Aforizmalar adlı kitabı, 20. yüzyıl sonuna dek tıp klasiği olarak kalmıştır.

Hippokrates’in, dönemi için devrim sayılabilecek görüşlerinin temelinde insan vücuduna ilişkin belirlemeler yer alır: Vücut, doğal bir ateşle ısınmaktadır, ısı kaybı ise ölüme yol açar. Söz konusu ısının kaynağı ise kalptir. Hippokrates’e göre insan vücudunda bulunan dört sıvı; kan, sümüksü sıvı, kara safra ve beyaz safra uygun oranda karışmıştır, bu sıvıların karışımında meydana gelen dengesizlik hastalıklara yol açar.

Hippokrates’e ilişkin bilgilerin ana kaynağı Platon’dur. Platon’un Protagoras isimli yapıtında “Koslu Asklepiades” olarak söz ettiği Hippokrates’i, Phaidros adlı eserinde “tıbba felsefi bir yaklaşım getiren kişi” biçiminde niteler.

O ünlü yemininde tıptan tekhne ya da sanat olarak bahseden Hippokrates, insanda, doğada başka alanlarda bulunabilecek olan her şeyin ötesinde başka bir şey daha gördüğünü ifade eder. Bu doğrultudan bakıldığında Hippokrates’in yemininin, insanın fiziksel yanına olduğu kadar, ahlaki yanına verdiği önem de rahatlıkla görülebilir.

ÖTEKİ İSİMLER
Hippokrates'in mektuplarında geçen, daha doğrusu mektuplaştığı isimleri de kısaca tanıtmak gerekebilir. Bunların ilki ve merkezde yer alan Demokritos, Abdera'da M.Ö. 460'larda doğmuş ve yine aynı kentte M.Ö. 370'lerde ölmüştür. Diogenes Laertios'a göre Demokritos, “felsefenin beş dalında yarışan bir atlet” gibidir: “Fizik ve ahlak alanlarından başka, matematik, temel eğitim ve sanat konularıyla da ilgilenir” (1). Evren görüşünün temelinde atomist teori yatan Demokritos için “evrenin ana ilkesi atomlardır; dünyalar sonsuzdur, hiçbir şey yoktan var olmaz ve yoklukta yok olmaz, atomların hareketi ateş, hava, su ve toprak gibi oluşumları ortaya çıkarır” (2).

Bir diğer isim ise Philopoimen'dir. M.Ö. 252 civarında Megalopolis'te doğan, M.Ö. 183 yılında Messina'da ölen Philopoimen, döneminin ünlü bir askeridir. Mektuplaştığı Dionusios ve Damagates de, Hippoktares'in dostlarındandır.

MEKTUPLAR
Hippokrates’i ve mektuplaştığı isimleri kısaca böyle tanıttıktan sonra, eseri oluşturan mektupların içeriği konusunda bir kazıya girişilebilir. İlki, Abdera halkı ve senatosundan Hippokrates’e gönderilen mektuptur. Burada söze Demokritos’un delice neşesinden başlanır ve onun kendisine ilişkin anıları unutması vurgulanır: “Demokritos, küçük-büyük her şeyde gülünecek bir şeyler bularak ve hayatın tümünün bir hiçten ibaret olduğunu düşünerek, gece gündüz uyanık kalıyor” (s. 30).

Abderalıların mektubu, Hippokrates’e bir çağrı niteliğindedir. Demokritos’un ruhsal bir dengesizlik içinde olduğunu düşünürler ve tedavi olması gerektiğine inanırlar. Abderalılar, “yaşamımız deliliğin kucağına düştü” derken bunu kasteder (s. 32). Demokritos’u tedavi etmenin, kenti tedavi etmek olduğunu savlarlar.

İnsanları doğanın eseri biçiminde gören Hippokrates, Abderalılara verdiği yanıtta “kendisini çağıranın doğa olduğunu” ifade eder; dolayısıyla, “hastalığı” doğa yardımıyla tedavi etmeye yönelmek gerektiğini belirtir.

BİLGE VE “DELİ”
Hippokrates, Demokritos’un “rahatsızlığı” ile ilgili olarak, “delilikten öte bir durum” saptamasını yapar. Kimileri bunun bir mania hali olduğuna inanır.

Mania, M.Ö. 2. yüzyılda hekimler tarafından “ateşle beraber görülen düşünce dağınıklığı ve alışkanlıklardaki değişiklik” şeklinde tanımlanıyordu. Hippokrates ise mania’yı “genel anlamda delilik” bağlamında ele alır. Demokritos’un mania halinde olduğunu savunanlara karşın, o, bunu kabullenmez. Bu anda Hippokrates’in kabul ettiği gerçek, “bilgeler ve delilerin ikircikli davranışa sahip olduğu”dur (s. 39).

Demokritos’un yalnızlığından ve insanların içinden çekilişinden bahseden Hippokrates, bilgelerin diğer tüm uğraşıların uzağında kalabileceğine dikkat çeker.

DEMOKRİTOS GÜLÜŞÜ
Hippokrates, erdem fazlalığının zararı olmadığını belirtirken, “bilgi bolluğunun hastalık sayılmasına, buna karar verenlerin cehaletinin yol açtığını” vurgular (s. 43). Buradaki gerekçesi ise insanların, kendi sahip olamadıkları şeyin başkalarında bol bulunmasının gereksiz olduğunu düşünmeleridir.

Bir diğer deyişle Hippokrates, gerçekte Demokritos’un aklının hasara uğramadığını; bunun, insanların kanaati olduğuna inanır. Aynı zamanda ifade etmeye çabaladığı, Demokritos’un “kendini çok üst dereceden felsefi bir konuya verdiği”dir (s. 58). Bu durumda Demokritos’un hali, patolojik bir olay değil; ilhamın ona verdiği düşünme ve çalışma aşkıdır.

Hippokrates, Demokritos’la karşılaşmasında onu, yoğun bir biçimde yazarken bulur ve ne üzerine yazdığını sorduğunda şu yanıtı alır: “Deliliğe dair yazıyorum” (s. 61). Demokritos’un karalamaları, bunun insanın başına nasıl geldiği ve nasıl yatıştırılabileceğine ilişkindir.
Hippokrates’in dikkatini çeken şey, Demokritos’un iyi veya kötü her şeye aynı tepkiyi vermesidir: Bir başka deyişle, gülmesidir. Bu gülüşü Demokritos şöyle açıklar:

“Ben tek bir nesneye; delilikle dolu, düzgün eserden yoksun (…) arzularının ölçüsüzlüğü nedeniyle dünyanın uçlarına ve derin çukurlarına varana kadar her yerde macera arayan (…) düşünmemek için hep daha fazlasına sahip olmak adına çırpınan insana gülüyorum” (s. 63-64).

Neden güldüğünü anlatırken, Demokritos şunları ekler: “Benim gülüşümün hedefi kötülüklerinin, cimriliklerinin, doymazlıklarının, kinlerinin, kurdukları tuzakların, fesatlarının, hasetlerinin kefaretini ödemeye mahkûm ettiğim sağduyudan yoksun insanlardır” (s. 67).
Hippokrates’in Gülmeye ve Deliliğe Dair adlı eserini oluşturan ve yirmi yüzyıllık sürede, sanatçı ve yazarlara ilham veren, psikiyatrları etkileyen mektuplar, merkezde yer alan Demokritos’un ince alayıyla da dikkat çeker.

Onun yapmaya gayret ettiği şey, insanın kusurları, kaygıları ile talihsizliklerine ve bunları bilmeye yönelik felsefece bir sevinci ortaya çıkarmaktır.

Hippokrates’in mektuplarıyla söylemeye çalıştığı kısaca şudur: Felsefece gülüş (bilge gülüşü), Demokritos’un bilgelerin bilgesi olma konumunu zayıflatmaz, aksine kuvvetlendirir. Bu tür bir gülüş, düşünsel bağlamda bir arınmanın da habercisidir.

Gülmeye ve Deliliğe Dair/ Hippokrates/ Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay/ Ayraç Kitabevi/ 78 s.
(1) Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, Çeviren: Candan Şentuna, Yapı Kredi Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2007, s. 435.

(2) Laertios, a.g.e., s. 438.

(*) Cumhuriyet Kitap, 12.02.2009

Hiç yorum yok: