20 Şubat 2009 Cuma

DEVRİMİN GÜNCELLİĞİ (*)
Ali BULUNMAZ

Yalnızca kendi çağlarının tarihlerini kağıda aktaranlar, geçmişi ve geçmişten neler çıktığını anlayamaz; bu tür eğilimlerin varacağı yer, kişilerin niyetlerinden bağımsız olarak, hem geçmişin hem de bugünün çarpıtılması dahi olabilir.”

(Eric Hobsbawm)

Fransız Devrimi canlılığını koruyor mu? Ulusçuluk ve milliyetçilik gibi kavramların dünya genelinde yeniden konuşulmaya ve iyiden iyiye tartışılmaya başlandığı bir dönemde, bu kavramları insanlığa hediye eden Fransız Devrimi, toplumsal hareketlerin neresinde duruyor?

Fransız Devrimi kendisinden sonra gelişen devrimci hareketleri ne ölçüde etkiledi? Devrim'in, özgünlüğü, toplumsal hareketler ve öteki devrimler içindeki ağırlığı nedir? Sorular çoğaltılabilir. Eric Hobsbawm, Fransız Devrimi'ne Bakış'ta söz konusu sorulara yanıtlar ararken, Devrim'in 200 yıl sonra nasıl algılanması gerektiğini merkeze koyuyor.

ORTA SINIFIN DEVRİMİ
Hobsbawm, tarihçiliğin kurmacadan farklı bir şey olduğunu, mazideki gerçekliğe öylece bakmak olmadığını ifade ediyor. Bakmanın ötesinde, Hobsbawm'a göre tüm koşulları dikkate alarak görmektir tarihçilik. Kilit soru şudur o halde: 200 yılın ardından Fransız Devrimi'ne bakıldığında neler görülüyor? Hobsbawm'ın asıl ilgilendiği konu da budur.

Fransa'da eski monarşi 1614'ten itibaren, 1788'de ilk kez büyük bir krizle karşılaşınca kıpırdanmalar başlıyor. Kraliyet hapishanesi Bastile'in kuşatılması, 4 Ağustos 1789'da soyluların feodal haklarından vazgeçmesi de bu hareketliliği izler. Hobsbawm bunları göz önüne alarak Devrim'i, böyle bir amaçla yola çıkmamış olsa da, bir burjuva devrimi olarak niteler. 18. yüzyılın Aydınlanmacı düşüncesinin temelinde yer alan sanayi ekonomisinin serpilmesinin ötesinde Devrim “burjuvazinin yükselişiyle” zafere ulaşır (s. 19). Orta sınıf, güçlendiği oranda ülkeyi yönetmeye de soyunur.

İnsan ruhunun uyanışı biçiminde de nitelenen Devrim, sınıf mücadelesinin ilk nüvelerini ortaya koyan; “aristokrasi ile halk arasındaki orta sınıfı, bir anlamda burjuvaziyi, yönetim katına çıkaracak önemli bir gelişmedir” (s. 32).

Hobsbawm, o dönemin orta sınıfının iki ayrı şekilde tanımlandığını belirtir. Birincisi, “ulus”un kendisi olduğunu ya da onu kendisinin oluşturduğunu savunan ve Adam Smith hayranı Abbé Siéyés'in “işe yarar sınıflar” biçiminde nitelediği sosyal tabaka; ikincisi ise “meslek sahibi insanların birleşik grubu”dur (s. 32-33). Devrim'in aristokrasi ve eski rejime karşı filizlenmesi, bir bakıma kalabalıkların işiydi, 1793-94'te Devrim toplumsal devrim haline gelmişti.

DEVRİM'İN ETKİSİ
Fransız Devrimi kendini, diğer devrimlere oranla daha evrensel saymasının yanında, dünyanın kaderini belirleme bağlamında Amerikan Devrimi'nden daha fazla dünya çapında bir fenomen ve öncü olarak görüyordu. Öte yandan Fransız Devrimi, kendisinden sonra gelen devrimleri gerçekleştirmeye koyulanları etkilemiş ve onların esin kaynağı haline gelmiştir. Özellikle toplumsal devrim ideolojisi ve bunun dili, Orta Avrupa'ya Fransa'dan yayılmıştır. Fransız Devrimi'ne ilişkin bir başka belirlemeyi gündeme getiren Hobsbawm, “burjuva devrimi sonrasında geçilen demokratik cumhuriyet sayesinde, proleteryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesini etkin bir biçimde yürütmeye başladığına” dikkat çeker (s. 56).

Hobsbawm, 1917 Ekim Devrimi ile 1789 Fransız Devrimi arasında toplumsal devrim zemininde bir yakınlık olduğunu vurgular. Ona göre “büyük 20. yüzyıl devriminin modeli 1917'ydi; Rus Devrimi'nin ölçeği ve uluslararası yankıları, 1789'a göre cüce kalmasına rağmen getirdiği büyük yeniliğin, burjuva demokratik aşamayı bilinçli olarak aşan ve başka devrimleri doğurma gücüne sürekli bağlı kalıp, bunu yapabileceğini kanıtlamış sosyal devrimci bir rejimin de dünyada emsali yoktu” (s. 79).

Hobsbawm, devrimler ve sonuçlarının öngörülemezliğine dair sonuçları hatırlatır ve hemen ardından Furet'nin Devrim'in “yoldan çıkmışlığına” yaptığı vurguyu gündeme getirir. Hobsbawm'a göre “1789'da hiç kimse bir Jakoben diktatörlüğünü, terörü, Thermidor'u ya da Napoléon'un gelişini niyet etmemiştir” (s. 91). Ama tüm bunlar bile, Fransız Devrimi'nin açtığı çığırı ve tetiklediği toplumsal hareketleri geri alana çekmemiştir.

200 YIL SONRA DEVRİM VE TARİHYAZIMI
Devrim'in 100. yılında “demokrasi hariç, liberal solculardan hiç kimse Devrim'e, büyük başarılarının genelde olumlu bir yönde değerlendirildiği, görkemli tarihsel bir olay olmaktan öte bir anlam yüklememiştir” (s. 102).

Fransa'daki devrim tarihçileri, genellikle Jakoben eğilimli, demokratik cumhuriyetçi ve yelpazenin solunda konumlanan kişilerdi. Örneğin aşırılıktan uzak duran Aulard, “Fransız Devrimi'nin mantıksal olarak sosyalizmin yolunu döşeyeceğini söylüyordu” (s. 110).

Hobsbawm, 1930'lu yılların devrim tarihçilerinden bahsederken, Annales Okulu'nun etkin ismi Lefebvre'e değinir. Ona, “döneminin Fransız Devrimi üzerine çalışan en etkileyici tarihçisi” sıfatını uygun görür (s. 118). Lefebvre'in dışında bir başka isim de Ernst Labrousse'dur. Hem Lefebvre'in hem de Labrousse'nun ortak özelliği, ABD ve İngiltere'de devrim tarihi üzerine modern araştırmaların başlatılmasına tanıklık etmiş olmasıdır.

Genel olarak ifade etmek gerekirse, Devrim'i burjuva eylemi niteliğiyle ele alan tarihyazımı yorumları onu “burjuvazinin -1789'da feodalizmin yerini almaya hazır hale gelmiş gücüyle- uzun süreli yükselişini onaylamış bir altüst oluş sayan liberal tezin ötesine geçmemiştir” (s. 129). Buna karşılık Hobsbawm, Marksistlerin 20. yüzyılda tarihyazımına yaptıkları katkının daha fazla olduğunu ve bu nedenle çok daha belirgin biçimde saldırıya uğradıklarını söyler.

YAŞAYAN DEVRİM
Fransız Devrimi'nin 200. yılında, revizyonist hatta bu edime ilişkin küçümseyici yorumların varlığına da değinir Hobsbawm. Devrim'in “önemsiz” ve “inanılması güç bir olay” biçiminde değerlendirilmesi gerektiğini belirtenlerin yanında, “kökenleri ve doğuşu itibariyle tesadüfen meydana gelmiş, sonuçları bakımından etkisiz bir olay” şeklinde betimleyenler de vardır (s. 132).

Revizyonistlerden bazıları daha da ileri giderek, Devrim'in, “Fransa'nın gelişimini engellediğini savunabilmiştir. Hobsbawm'a göre bu tarihçiler, Fransız Devrimi'ne ilişkin revizyonist görüşlerini “1789 üzerinden 1917'yi hedef alarak” ortaya koymuştur (s. 139).

Hobsbawm için revizyonist yaklaşımın Fransız Devrimi'ne saldırısı “bir toplumsal altüst oluş ihtimalinin korkuyla beslenmesinin değil, Paris'in entelektüel çevreleriyle hesaplaşmanın yansımasıdır” (s. 143). Daha açık ifade etmek gerekirse, aslında hesaplaşılan Hobsbawm'a göre Marksizm'dir.

Hobsbawm, Devrim'in güncelliğine dair şu belirmesiyle, bir bakıma revizyonistlere de yanıt verir: “19. yüzyılın bütün eğitimli insanlarının gözünde Devrim'in merkezi bir önem ve geçerlilik taşıdığının açık olduğu kesinlikle akıldan çıkarılmamalıdır. Devrim'in, aradan iki yüz yıl geçtikten sonra -gerek akademik düzeyde gerekse kamuoyunda- hararetli ideolojik ve siyasal tartışmaların odağında durmaya devam etmesi, bu saptamanın ne kadar yerinde olduğuna işaret eder” (s. 161).

Hobsbawm'a göre Devrim, etkileri bakımından son derece güçlü ve evrensel, dünyayı önemli noktalarda kalıcı olarak dönüştürmüş bir niteliğe sahiptir. Örneğin “hukuk sistemlerinin yarısının temeli Devrim'in öncülük yaptığı hukuksal düzenlemelerdir” (s. 162).

Devrim, etkileriyle “Avrupa, Amerika ve hatta Ortadoğu'nun geniş kesimlerindeki ulusal tarihlerin bir parçası da olmuş” (s. 163); insanlara, tarihin kendi eylemleriyle değişebileceğine dönük bir umut aşılamıştır. Buradan bakıldığında Hobsbawm'a göre revizyonist tarihyazımının zeminindeki zayıflık da görünür hale gelir: “Revizyonist çizgi, bir devrimin tarihsel anlamı ve dönüştürücü gücünü küçültmenin peşindedir” (s. 164).

Devrim, halkın gücünü bir şekilde ortaya koymuştur; onu devrim yapan da budur. Hobsbawm, Fransız Devrimi'nin yaşayan bir devrim olduğunu şöyle anlatır: “Ne iyi ki Fransız Devrimi yaşıyor. Çünkü özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ile akıl ve Aydınlanma değerlerine duyulan ihtiyaç -akıldışılığın, fundamentalist dinin, bilgi düşmanlığının ve barbarlığın bizi boğazımızdan yakaladığı bugün- her zamankinden daha fazla” (s. 166).

Hobsbawm, 1989'da Fransız Devrimi'ne Bakış adlı metni kaleme aldığında, sözü burada bitiriyordu. Bugün Devrim'in 220. yılında da, yukarıda belirtilen ihtiyaç ve Devrim'in güncelliği yine geçerli değil mi?..

Fransız Devrimi'ne Bakış/ Eric Hobsbawm/ Çeviren: Osman Akınhay/ Agora Kitaplığı/ 174 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 19.02.2009

Hiç yorum yok: