1 Eylül 2011 Perşembe


BRECHT BİR ŞEY SÖYLÜYOR (*)
Ali BULUNMAZ

Bertolt Brecht’in tiyatro oyunlarını, şiirlerini, denemelerini ve öykülerini birbirinden koparmak, onu tam anlamıyla kavrayamama tehlikesi taşır. Oyunları ve şiirleri öne çıksa da Brecht’in tüm ürünleri hep yan yana değerlendirilmeli.

İŞLEVİ OLAN METİNLER
Yirminci yüzyılın en önemli fikir insanlarından biri Brecht. Bireyin yanında ve savaşın karşısında durmayı hayatının merkezine koyan bu adam, savaş borularının üflenişine denk düşen lise yıllarında yazdığı bir kompozisyonda “aptal bir savaş uğruna ölmek ahmaklıktır” diyerek tavrını gösterir. Öğretmenleri de onu okuldan atmak için yarışa girer adeta. Dolayısıyla, Brecht’in iktidarla sürtüşmesi daha lise yıllarında başlar ve ömrünün sonuna dek sürer.

1920’de Karl Valentin’le tanışması ve ardından geliştirdiği epik tiyatroyla ne demek istediği çok daha açık biçimde anlaşılır. Siyasi söylemini oyunla sunduğu bu tiyatro biçemi, kapısını halka açar ve eleştiriyi en başa koyar. Seyirci bir gözlemci olur ve yargıya varır: Bildiğini sanan izleyici, ona gösterilen sayesinde epey yanıldığını anlar. Brecht, epik tiyatroyla seyirciyi kandırmaya çalışmadığını, aksine onun kendisinin bir çözümleme yapıp öğrenerek önceden nasıl kandırıldığını kavramasına yardım ettiğini söyler.

Brecht’in tiyatro oyunlarının yanında öteki eserleriyle de yapmak istediği şey toplum yapısını şeffaflaştırmak ve böylece değişime giden yolu açmak. Ona göre bu yolda edebi metinlerin belli oranda işlevi var. Bertolt Brecht’ten Öyküler adıyla yayımlanan ve yazarın öykülerinden seçmeler sunan yapıttakiler de aynı yolun yolcusu.

Seçkidekiler, kimi zaman politize hikâyeler şeklinde karşımıza çıkarken kimi zaman da sıradan insanın öyküsünü aktarıyor. Hemen hepsinin ortak özelliğiyse masal naifliğinde olması. Brecht, seçilen öykülerindeki anlatımında büyük ölçüde yalın bir dil kullanmayı tercih etmiş. Bazılarında kıssadan hisseler de gözümüze çarpıyor. Örneğin “hayır” demeyi zor da olsa öğrenen bir adamın durumunu ya da savaş karşıtlığını, anne ve oğlu üzerinden yansıtan hikâye.

“EVET” VE “HAYIR”
Metinlerin bir başka özelliği, halk hikâyelerine bezemesi. Sokakta, meydanda, günlük konuşmalar içinde ve herhangi bir olay karşısında hemen anlatılıveren; kulaktan kulağa yayılmış öykülerle akrabalığı varmış izlemine kapılıyorsunuz.

Bu anlamda kitapta yer alanlar, hep bir yere; bir eksikliğe, bir kusura ya da övgüye değer bir niteliğe dokunuyor. Kısacası Brecht’in “herhangi bir metin bir işe yaramalı” görüşünden uzağa düşmüyor. Belki de bir öyküde geçen “insan kendini iyi tanımalı” sözü de buna işaret ediyor. Brecht, kitaba alınan öykülerin büyük çoğunluğunda belli bir sonuca ulaşıyor; anlattıklarını bağlıyor. Ama bazılarında işi okura bırakıp son cümleyi onun yazmasını istiyor. Brecht’in epik tiyatroyla yapmaya çalıştığının bir benzerini, öykülerde okuru etkin kılarak ortaya koyduğunu görüyoruz.

Öykülerde, Brecht’in şiir ve oyunlarındaki tadı bulmak zor. Bu, son derece sade ve bir an önce sonuca ulaşmaya çalışan yapıdan ya da çeviride zaman zaman göze çarpan eğilip bükülmelerden kaynaklanıyor olabilir.

Beri yandan Brecht, seçilen öykülerinde (aslında bütün öyküleri, parçalanmadan çevrilip yayımlansa çok daha yerinde olurdu), sakin ama insanın gevşeyip kalmadığı; kendisini oyuna getirmeye uğraşanlara karşı hep tetikte durulması gereken bir dünya düşünü yansıtıyor.

Bir ölçüde “evet”lerle “hayır”ların zamanlaması ve yerine ilişkin uyarılarda bulunuyor. Bu uyarıların zeminini güçlendiren de alıp başını gitmiş bir dünyada Brecht’in sapasağlam ayakta kalmayı başarmış, ölçüsü insan veya insanın değeri olan ahlak söylemi.

Bertolt Brecht’ten Öyküler/ Çeviren: İlhami Hakverdioğlu/ Hayal Yayınları/ 84 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 01.09.2011

Hiç yorum yok: