15 Ekim 2010 Cuma

ÇAĞDAŞ SANATA SALVOLAR (*)
ALİ BULUNMAZ


“Sanat, artık sanat namına bir şey kalmadığı için ölmez, çok fazla sanat olduğu için ölür.”
Jean Baudrillard


Jean Baudrillard’la ilgili herhangi bir mesaiye giriştiğinizde önünüze, anlaşılmayacağından korktuğunuz veya “Bunun nesi var?” deyip harekete geçtiğiniz ama sonra debelenip durduğunuz metinler dikilir.

“Simülasyon” ve “hipergerçeklik” gibi kavramların yaratıcısı Baudrillard, yakın zamanda dünyadan göçtüğünde, başta felsefe çevreleri olmak üzere dünyanın entelektüel ama tam anlamıyla eğilmez bükülmez entelektüel çevrelerinde hatırı sayılır hüzün vardı.

Gel zaman git zaman, o hüznün yerini devasa bir boşluk aldı. Çünkü yalnızca felsefede değil, sanat, sosyoloji ve insan bilimleri söz konusu olduğunda da önemli bir isimdi o.

YALTAKLANAN SANATA KARŞI
Baudrillard’ın 1996’da yayımlanan makalesi “Sanat Komplosu”, sanat, felsefe ve sosyoloji gibi alanları harmanlamasıyla dikkat çekiyor. Anlayacağınız, tam olarak bir Baudrillard kitabı eldeki. Ama Sanat Komplosu, Baudrillard’ın felsefe ve sosyoloji terimleriyle sanata yönelttiği kuvvetli bir eleştiri esas olarak.

Konunun özü şu: Baudrillard’ın kılıç salladığı şey, sanatın yaltaklanan, ticarileşen ve anlamından sapan yönü. Syvére Lotringer’in çerçevesini “Sanatçılar, sanat tacirleri, küratörler, eleştirmenler, koleksiyoncular, sporcular, spekülatörler ve sanat artıklarıyla beslenen sosyetikler” biçiminde çizdiği güruh, Baudrillard’ın gazabına uğrar; bu anlamda “sanat işletmesini” tarumar etmek için kolları sıvar.

Baudrillard’ın asabını bozan konuların başında geçmişi tekrarlama, daha doğrusu sanatta tekrar yapım gelir. Bunun doğurduğu sonuç da sanatın kendi çöplüğünde eşelenmesi. Sanat böylelikle yanılsamasını (illüzyonunu) kaybeder. Teknik, sanatın dizginlerini eline geçirdi mi, işlem tamamdır Baudrillard’a göre; “sanatsal” her şey dolup taşar, en ufak boşluğa, soluklanmaya fırsat kalmaz. Baudrillard’ın anlatmaya çalıştığı, zihni tembelleştiren bir “sanat”ın doğuşu; hayal gücünü sıfırlayan yapı. O, buna “bayağılığın üst dili” derken sanatın, kendi cesedi üzerinde tekrar tekrar çalışmasını eleştirir. Böyle bir ortamda sanatın asıl unsuru imge, gerçekliğin kendisine dönüşür, hatta daha ileri aşamaya geçerek sanal gerçeklik haline gelir. Baudrillard, tam bu anda başımıza gelenin ne olduğunu tanımlar: Gerçekliğin gerçeklikten kovulduğu dünya. Yani anlamdan yoksun bir hipergerçeklik; “derinlikten sıyrılmış bir yüzey.”

İşte bu tür bir sanatın hâkim olduğu ve hipergerçeklikle örülü dünyada tek bir şey etkinleşir: Reklamcılık. Her şeyin görünmek ve gösterilmek istendiği yerde, reklamcılığın açık ara önde gitmesi gayet normal elbette. Günümüzü yönetenin nesne olduğunu belirtmeye de gerek yok: “Artık süreci başlatan özne değil, o sadece dünyanın nesnel ironisinin aracısı veya işlemcisi (…) Oyunun efendisi artık özne değil, ilişki tersine çevrilmiş gibi.”

CEMAATİ SİLKELEYEN FİLOZOF

Baudrillard’ın Andy Warhol’ün üstünde durmasına şaşmamalı, çünkü Warhol, ona göre güne uygun şekilde bir makine; “makineleşmiş metamorfoz.” Warhol, şeylerin ironik biçimde ortaya çıkmasını sağlar. Reklamın gideceği yolu belirleyen de bu oldu zamanında. Warhol, Baudrillard için fetişizmi körükleyen kişi.

Baudrillard, Sanat Komplosu’nda, sanatta yanılsamanın kayboluşunu, pornografinin yarattığı arzu yanılsamasının kayboluşuna benzetir. Sanatta bunun karşılığı, estetik bayağılıktan doğan trans-estetik. Bu trans-estetiği yaratan ve sanatı “üretip” tüketilebilir hale getiren makinenin, eleştirel yanılsama kaybının var olduğu cinnet ortamında işleyip işlemeyeceğinden de kuşku duyar Baudrillard.

Sanat Komplosu, bir görüş daha sunar: Ekonomi alanında, belirli bir noktadan sonra kendi amaçlarına uygun biçimde var olmaktan çıkarak birbiriyle ilişkisi sayesinde var olan nesneler gibi sanat da göstergeler sistemindeki yerini alır. Dolayısıyla insanın tükettiklerinin toplamı olan göstergeler sistemi, sanatı da kapsamaya başlar.

Baudrillard, Warhol ve Duchamp’ın yaptıklarını dönemeç olarak nitelerken, göstergeler sisteminde konumlanan sanata işaret eder. Warhol ve Duchamp’ın açtığı yolda gerçekleşen eylem de “nesnenin bayağılıyla dünyanın tamamının hazır nesneye dönüştürüldüğü bir estetik oluşturma aktivitesine” evrilir.

Baudrillard için dünyanın bütünüyle estetiğe dönüşmesi, hem sanatın hem de estetiğin sonu demektir. Buradaki kaygı, sanatın giderek iddialı şekilde “hayat olmak istemesi”nden başka bir şey değil.

Sanat Komplosu, hem makale hem kitap hem de Baudrillard’la yapılan söyleşiler biçiminde birbirini tamamlayan bütün adeta. Haliyle görüşler Baudrillard’ın olunca dikkatle incelenmek durumunda. Ne de olsa Baudrillard, çağdaş sanat cemaatini şöyle bir silkeliyor burada.

Sanat Komplosu/ Jean Baudrillard/ Çeviren: Elçin Gen, Işık Ergüden/ İletişim Yayınları/ 98 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 30.09.2010

Hiç yorum yok: