3 Eylül 2010 Cuma

HERKESİN BİR 12 EYLÜL’Ü VAR (*)
ALİ BULUNMAZ

Doğru söylüyor Adalet Ağaoğlu; “darbelerin darbesi” 12 Eylül. An’a darbe vuran, anıları alıp götüren; üstüne, karanlık ve ucube anılar seren bir gün. Sadece başlangıç. Sabahın dördünde hem de, erkenden. 12 Eylül Sabahı, o erken saatlerden bir akis; darbelerin darbesinin, darbe üstüne darbe indirdiği bir ülkenin tarihinde kara bir yaprak: “Hesaplaşalım” derken, ona yeni bir kardeş getirmeye hazırlananları var eden tarih, gün, saat…

Herkes kendi 12 Eylül’ünü yaşadı 30 yıl önce, o 12 Eylül herkesin oldu sonra; kimse “ben” diyemedi. Ortaklaşa acıların, karartmaların, hapisliklerin; ayrı ayrı ama yan yana ölümlerin işaret fişeğiydi o gün. 12 Eylül Sabahı, bunun kitabı biraz da. Gerçek balyozun hikâyesi…

Unutmak ölmenin yarısı, yalan yanlış bilmek bir koma hali, olup bitenle hesaplaşmak yerine ona sarılmak ise ihanetin kendisi. Ama şunu hiç gözden ırak tutmamalı: Karanlıkla hesaplaşacaklar, o karanlıktan geçenler; onunla ya da onun sayesinde var olanlar değil. 12 Eylül Sabahı’nın yazarları, o tünele girenler biraz da…

12 Eylül sabahı herkesin; hayatta olanların, olmayanların ve hayatta kalamayanların. Sürüklenilen sapa yolda 12 Eylül, hemen öncesi ve sonrasıyla daha bir önem kazanıyor böylece; pek çok şeyi anlamsızlaştırarak. Sokak kapısını, pencereyi açar açmaz tankla tüfekle yüzleşmek; ölüm sessizliği, anlamsızlığın başlangıcı…

Didem Görkay, bu anlamsızlığı özetlemiş bir cümleyle: “12 Eylül arkasında hiç unutulmayacak acılar bıraktı, bir de ömür boyu babasının gittiği yaşta kalacak küçük kızlar…”

En darbeci benim edasıyla “başaran bizim çocukların” başının Türkiye’yi tutuşturduğu, kimilerinin şuursuzca “iyi oldu” dediği, kimilerinin hayatının eksenini kaydıran o sabah, geleceği çaldı. Kitaptaki her hikâye, her gerçek hikâye bunu anlatıyor aslında.

Toplum mühendisliğinin en önemli uygulamalarından birinin başlangıcıydı o sabah; etkisini yıllar boyu sürdürecek, beyinleri boşaltacak, insanları apolitikleştirip arabeskleştirecek... Selçuk Şahin’in kitapta belirttiği gibi “demokrasi ve hukuk dışı her davranışı kabullenmeye hazır” bir kitle yaratacak tam bir darbeydi yapılan.

Beşibiryerde “bizim çocuklar”, acaba neyin altına imza attığını, ülkenin geleceğini nasıl yok ettiğini biliyor muydu o sabah? Hem evet hem de hayır. Asıl trajik olan da bu zaten; 12 Eylül Sabahı’nda, o günü, gerçekleşen darbenin ilk saatlerini kendi penceresinden aktaranların yazılarından çıkan sonuçlardan biri bu işte: Darbeye uyanan bir ülkenin uyutulması…

Evet, herkesin bir 12 Eylül’ü; uyandığı bir darbe sabahı var. 30 yıl önceydi; 30 yıl sonra bir daha, bu defa topsuz tüfeksiz, askersiz ve köteksiz olanını yaşamak mı? Ona da hayır…

12 Eylül Sabahı/ Yayıma Hazırlayan: Ömer Asan/ Heyamola Yayınları/ 334 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 02.09.2010

Hiç yorum yok: