6 Mart 2009 Cuma

HAMDOLSUN AÇIZ (*)
Ali BULUNMAZ

Edebiyatın gülmece türünde ürün verenlerin işi bir anlamda zor görünüyor. Çünkü insanları bunalıma sürüklemenin ve gözyaşı döktürmenin son derece kolay olduğu düşünülürse, güldürmek de o denli zahmetli.

Aziz Nesin, Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade isimli kitabı için zamanında şunu yazmıştı: “Kendi yazdıklarıma gülemem ama senin yazdıklarına güldüm; hani ‘acı acı gülmek’ diye bir deyiş var ya, işte öyle güldüm.”

Aslında olan bitene kendi biçeminizi katıp eserler verebiliyorsanız ve elbette özgün bir tarz yaratabilmişseniz, okuyucuyu gülmecenin kapısından içeri sokabilirsiniz. Tıpkı Muzaffer İzgü gibi. Donumdaki Para, Dayak Birincisi, Deliye Her Gün Bayram, Devletin Malı Deniz, Dandini Vatandaş Dandini, Demokrasimiz Kaç Para Eder gibi gülmece öykülerinin; Zıkkımın Kökü, İlyas Efendi, Dilber, İçimde Çiçekler Açınca gibi romanların yazarı İzgü, Hamdolsun Açız adlı kitabıyla gerçeklere ve olaylara mizahi biçimde yaklaşarak, en yeni gülmece öykülerini okuyucuyla buluşturuyor.

Türkiye gibi, mizahın malzemesinin bol, ancak kendisinin her zaman tehdit altında olduğu bir ülkede, politikacıların yapıp etmeleri ya da söylemlerinin mizahi yergiye konu olması da adeta bir gelenek. İşte Hamdolsun Açız da, perdelerini böylesine bir örnekle aralıyor.

HAMDET!
Şükretme “kültürünün” özenle yerleştirilmeye çalışıldığı bir coğrafyada, olup bitene ses çıkarmanın neredeyse ayıp sayılması; açlık, yokluk ve haksızlık karşısında suskunluk çemberinin genişlemesine yol açıyor.

“Hamdetme”, yokluğa alıştırmanın, sadaka dağıtmanın ve öte yandan bunları “başaranların” büyüyüp palazlanmasının alt yapısını hazırlaması bakımından da ağırlığını hissettiriyor. İzgü de zaten bunu vurguluyor:

“Evladım, hamdetmek değil o sözcük, hammetmektir. Buldun mu hemen ham edeceksin. Deniz feneri mi olur, arsa kapatmak mı olur, yüzde almak mı olur; yani evladım lüpleteceksin, lüpleteceksin” (s. 13).

İzgü’nün toplumsal gerçekliğe, yaşananlara ve günlük yaşama mizahi bakışını yansıtan öyküleri, gündemin çemberinden çıkmadan sorguluyor ve eleştiriyor. Üstü örtülen yolsuzluklar, çalıp çırpmalar, kriz ve yoksulluk öykülerin pek çoğunun ortak noktası olarak karşımıza çıkıyor.

TOPLUMCU GERÇEKLİK
Gülmecenin, toplumcu gerçeklik içinde var olanları ince zekâyla ve işe mizahı katarak yansıttığı şüphe götürmez. Geçmiş ile şimdi arasında kurulan bağ, değişimin çarpıcılığını vurgulaması açısından önem taşır. İzgü’nün Hamdolsun Açız isimli kitabında, bu alana dönük kimi ögeler bulmak da mümkün.

Geçmişten bugüne dek yaşanan değişimin, gülmeceyi besleyen bir unsur olduğu da unutulmamalı. Belki şöyle de denebilir: Yoğun ve hızlı değişim yanında, aynı kalan pek çok şey, gülmecenin belli bir düzeye erişmesini de sağlıyor.

Yasaklar, baskı, ekonomik yoksunluk gibi konular gülmecenin seyir defterindeki belirgin konulardan. İzgü’nün öykülerinde bunların izdüşümünü rahatlıkla görebiliyor okuyucu.

GÜLMECEYE DEVAM!
Her dönem kendi gülmecesini yaratıyor. Gülmece yazarı, gündemin sıkı takipçisiyse, buradan önemli maddeler yakalayabiliyor. Önemli olan, bunları yalın bir dille aktarabilmek.

“Gözü açıklığın politikacı olmanın yeter koşulu sayıldığı” Türkiye betimlemesine (s. 66), “suskunluğun, görmezliğin ve duymazlığın insanı mutlu kılacağına dair inancın” ağırlığına dek (s. 73) saptamalar, İzgü’nün öykülerinde öne çıkıyor.

Bir başka deyişle, insanların bir çok şeyin geçeceğine inandırıldığı ortamda, gülmece olayları teğet geçmiyor; olup bitenin tam merkezinde kendine yer buluyor. Ne olursa olsun, gülmeceye bir şey olmuyor.

“Sosyal yardımın” sadakaya dönüştürüldüğü, “sosyal devlet” olgusunun enikonu sadaka dağıtıcılığına eşitlendiği günümüzde, bu gerçekler de gülmecenin konusu haline geliyor doğal olarak. İzgü de öykülerinde, söz konusu temaları işlemeyi ihmal etmiyor.

İzgü, Türkiye’nin gerçeklerini mizahla harmanladığı öykülerinde okuyucuyu dar ve karanlık sokaklara da sokuyor. Gündemden düşmeyen mafya ya da çete konusu, İzgü’nün izlekleri arasında yer alıyor. Silahı, “mikroskopla ameliyat yapan beyin cerrahı gibi kullanan” karanlık yüzlerden söz açıyor.

İzgü’nün kitapta yer alan öykülerindeki kahramanlar ya da merkezde konumlanan kişiler, ağırlıklı olarak emekçiler ve yoksullar. Bunun yanında gazeteciler ve memurlar da öykülerde yer buluyor. “Yaz” denildiğinde yazan ve övgüsünü esirgemeyen “üstatlar” ile “işini bilmeyi öğrenen” memurlardır onlardan bazıları.

Özetle söylemek gerekirse, Muzaffer İzgü’nün Hamdolsun Açız isimli kitabında yer alan tüm öyküler, hem kendi içinde hem de bir bütün olarak, bu ülkenin insanından ve olaylarından uzaklaşmadan okuyucunun beğenisine sunuluyor.

Demokrasinin, yakın geçmişteki ismiyle alaturka, bugünkü biçimiyle yandaş demokrasisi olduğu, daimi yoksulluğun yanında, yolsuzluğun yola dönüştüğü, “bize bir şey olmaz” mantığının ve hamdetmenin hep geçerliliğini koruduğu bir ülkede gülmecenin kendisine zengin bir kaynak bulması yadırganabilir mi?

İzgü de, bu varsıl coğrafyadan sonuna kadar yararlanıyor. Hamdolsun Açız isimli kitabıyla, Türkiye’nin kendine özgü toplumsal, siyasal ve ekonomik düzeninden beslenen; insanı kimi zaman dolu dolu kimi zaman da acı acı güldüren, yalın öykülerle okuyucuya sesleniyor.

Bir başka deyişle öyküler, emekli, işçi, işsiz, çalan, çalamayan, genci ve yaşlısıyla ülkenin tüm katmanlarını günün gerçeklerinden kopmadan sadelikle betimliyor. Hamdolsun Açız kitabındaki öyküler, gülmecenin İzgü düşümünü yansıtıyor.

Hamdolsun Açız/ Muzaffer İzgü/ Bilgi Yayınevi/ 212 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 05.03.2009

Hiç yorum yok: