5 Temmuz 2012 Perşembe



TEPEMİZDE SALLANAN BİR SORU (*)
Ali BULUNMAZ

Artık “Hayatın anlamı nedir?” gibi “sıradanlaşmış” sorular ne sıklıkta soruluyor bilinmez ama bu ve benzerlerine kafa yoranların halini Terry Eagleton (TE) yalın ve güzel biçimde özetlemiş. Anlam sorununa boğulan düşünür ve filozofların “soruları yanıtlamak yerine çözümlemeyi tercih ettiğini” söyleyen TE, daha önce yemeyenler için oturaklı bir şamarla üzerimize geliyor.

YANI BAŞIMIZDAKİ HORTLAK
Bugünlerde anlamsızlığın ve anlam-dışının kollarında uyuklayanlar için böylesine bir sorunun peşinden gitmek komik gelebilir. Özünde bu sorunun başa hayli bela açabilecek bir şey olduğunun farkına varan ve kendinden öncekilerde de sıkıntı yarattığını bilen TE, konuya geniş bir açıdan yaklaşmayı sağlıklı buluyor. Örneğin sorunun kendisinin iyi olup olmadığını veya doğruluğunu düşünüyor en başta. Bir ara işi “evren toz ve gaz bulutuydu” argümanına dek götürüyor.

Konuyu sündüren, hatta süründürüp yokuşa sürmeyi tercih eden filozoflara Wittgenstein’ın yardımıyla kombine yumruklar indiren TE, böyle felsefi bilmecelerin dilin yanlış kullanılmasından ötürü karanlıkta kalabildiğini savunuyor. Öte yandan “hayatın anlamı” sorusunun bir yanıtının bulunmasına rağmen ona hiç ulaşamama da ihtimal dahilinde. Belki de hayat bir kurmaca veya fantezinin dik âlâsı, olamaz mı? Bunu savunanlar da var.

TE’ye göre “hayatın anlamı” sorusuyla ilgili en baba lafları tragedyalar söyler. Var oluşu didikleyen ama yine de çözüm üretmeyen tragedya, insanı o sıkıntıdan kurtarmaz ve yolu çatallandırır.

Peki, bu soru neden ikide bir hortluyor? TE’nin şöyle bir açıklaması var: “Hayatın anlamı sorgulamaları muazzam bir ölçekte oluştuğu halde, kanıksanmış roller, inanışlar ve gelenekler krize girdiğinde ortaya çıkma eğilimi gösterir. En seçkin tragedya yapıtlarının böyle anlarda ortaya çıkması da muhtemelen bir tesadüf değildir. Bu, ‘hayatın anlamı’ sorusunun sürekli geçerli bir soru olabileceği gerçeğini değiştirmez.”

Anlamın karşısına “güçlü” bir anlamsızlığı koyan ve “hayatın hiçbir anlamı yok” diyenler, TE’nin bakış açısına göre amaç, değer ve doğrultu yoksunluğu içinde. Bu boğucu sarmaldaki insanın “uğruna yaşayacağı bir şey olmadığından”, var oluşu da boşluğa teslim bayrağını çeker.

İnsan, hayatın anlamını bilse daha iyi bir yaşama mı sahip olur? TE, bu soruyla kafaları biraz daha karıştırırken nefes alıp vermenin ötesindeki bir soruşturmanın bizi nerelere götürebileceğini de biliyor gibi: “Hayatın anlamı belki peşine düşülen bir amaç ya da dibi taranan bir gerçeklik yığını değil, yaşama ediminin ta kendisinde ya da belli bir yaşam tarzında dile gelen bir şeydir. Sonuçta bir anlatının anlamı, onun yalnızca sonu ya da gayesi değil, anlatının kendi sürecidir.”

Pekâlâ hayatla anlam arasında bir seçim yapmak zorunda da kalabiliriz. TE’ye göre bu da bir ihtimal! Schopenhauer’a kulak kabartıp onun yolundan gidersek “hayatın yaşanmaya değer olduğunu yalnızca bir aptal hayal edebilir” çıkarımıyla da yüzleşebiliriz. TE, Schopenhauer’dan sonra sözü iki ustaya getirir: “Camus ve Sartre, deyim yerindeyse dünyanın anlamlı göründüğü bir dönemi anımsayacak kadar yaşlıdır ama bunun o zaman bile bir yanılsama olduğuna inanıyorlarsa onun ortadan kalkmasıyla kaybedilen tam olarak nedir? Hayatın kendi içinde gömülü bir amacı olmayabilir ama bu, onun abes olduğu manasına gelmez.”

UZLAŞMAZLIK ÇAĞI
İşin anlam tarafına yoğunlaşıp hayat yanını güdük bırakmanın bir âlemi yok. Burada da görüşler çeşit çeşit; TE’nin verdiği örneklerin başında mutluluk geliyor. Zira hayatın bütünüyle mutlulukla kaplı olduğunu savunmak epey iddialı. Hayatta anlamı sadece mutlulukla açıklamaya uğraşmak, mutsuzluk ve anlamsızlıkla hayatı eşitlemek kadar ahmakça.

TE, bu noktada hayatın anlamı için birkaç aday sıralamayı uygun görüyor: Güç, onur, aşk, hakikat, özgürlük, devlet, Tanrı, özveri, doğayla uyum… Aslına bakılırsa bunları tek tek anlam için yeterli saymamalı, belki tuhaf bir harmoni, çözüm değilse bile hayli doyurucu bir açıklamanın kapısını aralayabilir. Ama TE’ye göre bunlar araçsal olarak da nitelenebilir. Entelektüel tefekkürün bitmek tükenmek bilmez sıkıntısı, buradaki ikircikli durumda olduğu gibi işbaşında yine.

TE’nin dediği gibi modernite hiçbir önemli sorunu çözüme ulaştırmamasıyla biliniyor. Uzlaşmazlıklar çağında “hayatın anlamı” sorusu, belli fikirsel tartışmaların ateşini harladı. Ortak anlamlara varamama bunların başındaydı. Oturaklı yanıtlar bulunmayan “hayatın anlamı” sorusu tepemizde sallanıp duruyor. Belki böylesi daha iyi. Hem yanıtı bulunca işin büyüsü bozulmaz mı?..

Hayatın Anlamı/ Terry Eagleton/ Çeviren: Kutlu Tunca/ Ayrıntı Yayınları/ 140 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 05.07.2012  

Hiç yorum yok: