1 Mart 2012 Perşembe

ÖZNELLİĞİN TARİHİNİ KOKLAMAK (*)
Ali BULUNMAZ

Birey dediğimiz şey, görünenin ötesinde temizlenenin, yani atığının da içinde olduğu bir küme. Şehrin altında dolaşan, ana caddeden veya yanımızdan yöremizden temizlediğimiz dışkı, gerçekte bize ne kadar uzak?

Pis kokunun ötelenmesi, insanın rasyonel hayvana dönüşme evresinde, gösteriş babında ve façayı düzeltme anlamında işe yaramış gibi dursa da, bok hep yakınımızda bir yerde varlığını bize hissettiriyor. Dominique Laporte, bir şekilde bu konunun üstüne gidiyor; metafor olarak ama daha çok da gerçek analmda boku eşeliyor.


BOK, YOLUNU BULUR

Laporte'un yorumuna göre etrafı saran pislik, hayatın her alanına etki ettiğinden bunun temizlenmesine ön ayak olacak bir efendi ve kurallar bütünü gerekliydi. Çünkü “boktan yerleri temizleyen bir efendi, onların düzen ve güzelliklerini ölçüştürmek için lisanı ve şehri pisliklerden arındırır ve esenlik verir.” Dili temizlemenin yolu, pislik yığınının temizlenmesinden geçer. Edepsiz dilin kibarlaştırılması da ortalıktaki bok kokusunu yok etmeye yardım eder; kısacası iki eylem de birbirini destekler. Laporte, burada Freud'un kapısını çalıyor: “Dilin arındırılması medeniyetin üç gereksinimine denk düşer: Temizlik, düzen ve güzellik.”

Temizlik için çıkarılan fermanla bunun uygulamaya geçmesi, “bok yolu”nu, yani kanalizasyonu yaygınlaştırır. Dilin de kanalizasyonu vardır elbet: Edepli ve güzel konuşma, argoyu borulara hapsedip kibarlığı parlatır.

Laporte'un bir sonraki aşamada “bokun evcilleştirilmesi”ne değinmesi konuyu şavullamak açısından önemli: “Öznenin objeyi onun gerçek yerine, yani evine yerleştirilmiş görmesinin sonucu olarak bokun evcilleştirilmesine tanıklık ettik (...) Atığın özelleştirilmesi, evrenselliğin tarihi veri olmayan bir sürecidir. Bu süreç, aile muhiti içinde en yakın sosyal bağların yuvasında bok kokusuna katlanabilmeyi mümkün kılar.”

Bokun özelleşmesi, aynı zamanda atığın kullanılması için de kapı aralar. Atık yatırımı ya da gübreleme Laporte'a göre bir “dirilişi temsil eder.” Böylelikle bokun ekonomisi oluşmaya başlar; “mükemmel temizlik, kazançlı atık”: “Bokta bir ahlaksızlık ve bunun yok edilmesi için zamana ihtiyaç vardı ya da o, insanoğlunu tahrik edecek, onun tarlalarını yakacak ve art niyetli yılanı besleyecekti, bu yılan da ahlaksız olanın vücut bulmasıdır. Fakat atık tortularında arındırılırsa arkasında sadece fayda sağlayan etkilerini bırakacaktır.”

Uygarlığı “temizlik, güzellik ve düzen”le eşleştirdiğimizde, Laporte'a göre devlet de kanalizasyonun ta kendisi haline gelir. Bunun nedeni sadece ağzından ilahi kanunlar püskürtmesi değil, “kendi kanalizasyonları üzerinde temizlik kanunlarının hüküm sürmesidir.” O kanunları özetleyen ifade de, “buraya çöp dökülmez”in eşdeğeri sayılabilecek olan “sıçmak yasaktır” ihtarıdır. Boku altına çevirecek temizlik vergisinin de önü açılır böylece: Boku gözden uzak tut, kokusunu sav ama ondan para kazan!

“GÜZEL OLAN KOKMAZ”
Kötü konuları ortadan kaldırma veya sağı solu dezenfekte etme, belli ürünlerin piyasaya sürülmesini gerektirdiğinden bok ekonomisine önemli katkıda bulunur. Beri yandan hijyen söyleminin gelişmesini sağlar. Sağlığı tehdit ettiği söylenen kötü kokunun bertaraf edilme çabası, sağlıklı olmanın koku yoksunluğuyla açıklanmasına zemin hazırlar. Dışkının yok edilişi ya da hijyen de böylelikle bir endüstriye dönüşür. Bu endüstrinin doğuşu, “güzel olan kokmamalı” sloganıyla iş görürken kokunun uygarlık tarafından küçümsenmesiyle bir zamanlar “koklayan hayvan” olan insan da hepten tökezler. Hijyen, düzen ve güzellikle kurulan uygarlıkta koku hep şüphe ve tiksintiyle karşılanacaktır artık. Laporte'a göre koku, “sarhoşluk ve ahlaksızlığın hatırlatıcısından başka bir şey olmaz” bundan böyle. Çünkü “güzel koku yoktur, güzel olan kokmaz” düsturu yaratılır.

Laporte'un bokla uygarlık arasında kurduğu bağlantıya bir üçüncü dal daha eklenir; kutsal olan. Ona göre “kutsalın boku vücudu terk etmesine rağmen kutsallığını korur, devletin boku da öznelerini boğarken onları arındırmayı bırakmaz.”

Laporte, hijyenistler için bokun “inatla reddedilen”, “düzeltilemez ve ölçülemez zararın kendisi” olduğunu söyler. Bu yüzden önlem alınması ve olası zararın hesaplanması zorunluydu. Tüm bu ihtimaller, boktan uzakta yaşamayı sağlayacak temizlik ritüellerini de harekete geçirdi.

Laporte'un deyimiyle bokun tarihine eğilmek, “öznelliğin tarihini koklamak” demek. Bu nedenle odaklandığı konuların başında koku alanının anlam kaybı geliyor. Kötü kokunun hapsedilmesi veya ehlileştirilmesini, yani “kokudan arındırma işlemi”ni incelemek yazar için rasyonelliğin ve uygarlığın kanalizasyonundaki anlam öbeğini kavramak adına önemli. İşin öbür tarafında ise geri dönüştürülmüş bok var: Onu anlamak ise “güç figürlerine gülme” veya Nietzsche'nin deyişiyle “maskeleri düşürme” adına bir fırsat.


Bokun Tarihi/ Dominique Laporte/ Çeviren: Ece Çavuşoğlu/ Altıkırkbeş Yayın/ 190 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 01.03.2012

Hiç yorum yok: