14 Aralık 2008 Pazar

TOPLUMSAL DEĞİŞİM VE ÖZNE (*)
Ali BULUNMAZ


Alain Touraine'in Başka Türlü Düşünmek adlı kitabının ortaya çıkışını Hakim Yorumlayıcı Söylem (HYS) ve onun özneyi dönüştürüşünden hareketle kaleme aldığı belirgin biçimde karşımızda duruyor.

HAKİM YORUMLAYICI SÖYLEM YA DA “ZAMANIN RUHU”
HYS, toplumsal düşünceyi boğan, güçlülerin çıkarlarını ideolojiye dayandırarak, bununla iktidarlarını doğruladıkları bir yapı. Touraine, bu noktada sömürgecilerin, sömürgelerini kendi halkına “vahşiler” şeklinde tanıtmalarını örnek olarak gösteriyor. Böylece HYS'nin temel iki özelliği; totaliter oluşu ve çıkarları için her şeyi göze alışı da gün yüzüne çıkıyor.

21. yüzyılda öğretilen ya da geçerli kılınmaya çalışılan bir söylem bulunuyor: “Her şey maddi, araçsal ve niceldir” (s. 15). HYS, bu söylemle özneyi iktisadi, piyasa ilişkilerine hapsolan ve onu nesneye dönüştüren bir kuruluma dönüştürmeye gayret ediyor.

Touraine HYS'yi, “toplumsal yaşamın ve bireysel deneyimin bütününün bir aracılığı ama özellikle bütünlüklü bir görüntüsünün inşasını oluşturan betimlemeler” şeklinde tanımlıyor (s. 31). Bir başka deyişle “hakim ideoloji” olan HYS, “sürekli değişen, ama bir tahakküm etkisi yaratan tarihsel bir hakikat” anlamına da geliyor (s. 33).

Böylelikle “eski düzeni değiştirme” şiarıyla yola koyulanlar da, otoriteyi yorumlayıp öne süren kimliğe bürünüyor. Dolayısıyla HYS, “oyuncular ve toplumsal hareketlerin reddine kadar varan denetime yöneliyor” (s. 63).

ÖZNE CİNAYETİ
HYS, baskıcı kimliğiyle, aydınlanmacı özneden düzeni ya da işleyişi savunan “özneye”evrilişi körükler.

Bu “özne” kayıtsızdır. Touraine'nin buradaki örneği düşük ücretlilere ve kötü çalışma ve yaşama koşullarına kayıtsızlık ve tepkisizliktir. Touraine, bu anda şunu sorarak yeni “öznenin” konumunu özetler: “Hayatta kalmaktan başka bir şey düşünemeyecek kadar ağır baskı altındakileri kast ederken özneden söz edilebilir mi?” (s. 71).

Günümüzün “yükselen değerleri” verimlilik, faydacılık ve tüketim olunca, toplumsal yaşam da salt tüketim terimleriyle tanımlanan bireycilik olarak anlaşılıyor (s. 72). Tikel güdüler, özgül arzular ve gelir gider dengesinin ağır bastığı bir ortamda özneden söz etmek mümkün müdür? Touraine, bu soruyu bir yenisiyle bütünlüyor: “Bugün giderek daha fazla dürtüklenen bir tüketimin baskısı altında ezildiğimizi ve aynı zamanda da kimlik canavarları tarafından yıkılmakla tehdit edildiğimizi hissediyoruz. Böylesi bir ortamda, yeni bir özne çehresinin ortaya çıkacağı hayal edilebilir mi?” (s. 75).

Touraine'ne göre insan öznedir, çünkü “bilgi üretirken, kendi kendisinin üzerine bilgi yaratıcısı olarak ve daha derin şekilde benlikle, benliğin ilişkisi olarak düşünür” (s. 123). Ancak HYS, bu yapıyı bozmaya yönelir. HYS, “oyuncudan, düşünmeden ve bilinçten yoksun bir toplum modeli dayatır” (s. 125).

Öznenin doğduğu dönem olan modernitenin temel bileşenleri “akla, teknik ve bilimsel akılcılığa inanç ile bireysel hakların olumlanmasıdır” (s. 142). Bir başka deyişle modernite, “akılcı düşünce ve her bireyin insan haklarıyla bir arada (bireylerin, tüm insanların, sahip olduğu, olması gereken haklara sahip olduğunun) düşünülmesidir” (s. 145). Modernitenin bu yönü, öznenin varoluşunu imler.

Ancak modernite paradigmasının çözülüşü, sanayi toplumunun özneyi yeniden şekillendirişini beraberinde getirir. Paranın, aklın yerine geçmesi de bu döneme rastlar. Aynı şekilde “bilimsel akla ve demokrasiye saldırı, toplumsal hakların üretim ve piyasa zaferi karşısında gerilemesi” de bu dönemin ürünüdür (s. 148).

Bencilleşme anlamındaki bireysellik, aynı dönemin varolanıdır. Bencilleşmenin temel özellikleri ise yalnızlık, proje yoksunluğu ve diğer tüm projelerden vazgeçmedir. Touraine'ne göre bu bireysellik “bir gruptan yalıtılma ya da grupla bütünleşmeden çok, yaşamın çeşitli alanlarında karşılaşılan sınavlara dirençtir” (s. 159).

Touraine'nin deyişiyle bu tür bir bireysellik “toplumsal aidiyetlerin ve belirlenimciliklerin reddidir” (s. 160). Haklar varlığı olan bireyin, öznenin ölümü ya da ölürümünün mekânları ise toplama kampları, işkencehaneler, köle gemileri ve savaşlardır.

ÖZNE NEDİR VEYA NE OLMALIDIR?
Touraine, öznenin öldürümü ile ilgili açılımını yapmasının ardından öznenin neliğine ilişkin sorgulamaya girişir. Öznenin doğuşu modernitenin eseridir. Modernite tarihsel ve kültürel göreciliğin geriye itildiği yapıdır. Akılcı bilgi ve insan haklarının her bireye uygulandığı dönemin adıdır. Modernitenin özne kavrayışı, onun kendi kendisiyle (aracısız) karşılaşan, inceleme ve anlama bağlamında kendini nesne kılan bir varolan olduğuna yöneliktir.

Bir başka söyleyişle özne, bireyin düşünülmüş ve değerlerle yüklü hale gelmiş biçimidir. Bu anlamda zertir, özne bireyin “kendi kendisiyle ve benlik bilinciyle karşılaşmasıdır” (s. 188). Bu açıdan özne, Anthony Giddens tarafından ortaya atılan “düşünümsellik” fikriyle örtüşür (s. 189).

Touraine'ne göre özne, bugün tehdit altındadır. “Kapitalizmin zaferi, kitle toplumu ve çıkar çabası” özneyi zorlayan ve baskı altına alan unsurlardır (s. 198).

Toplumsal hareketlerin yerini kültürel hareketlerin aldığı 21. yüzyılda, kapitalizmin yükselişi ile toplumsal değişme ve yenileşmenin hızlanması, Touraine'ne göre toplumsalın sonunu hazırlar: “Çatışmaların büyük çoğunluğu toplumsal olandan, kişisel olana kaymış durumdadır” (s. 225). Bu da bir anlamda toplumsal sorunların bireyin üzerine kaydırılmasıdır.

Bir başka açmaz, öznenin tüketim kültürüyle tanımlanmasıdır. Touraine, bunu şu şekilde açıklar: “Yalnızca gereksinim ve arzunun olduğu yerde kâr, ana ereklilik haline gelir” (s. 236). Buradan bakıldığında bireysellik, bireycilik ve bencillik arasındaki sınırların ağır ağır kaybolduğu görülür.

SON SÖZ
Touraine hızla gerçekleşen toplumsal değişimin göz ardı edilemeyeceğini vurgular. Birey, özneleşen birey, değişip dönüşerek salt nesne haline gelir. Toplum ise “iktisadi terimlerle düşünen” biçiminden uzaklaşır “kültürel terimlerle düşünen” topluma evrilir (s. 282). Talep edilen haklar “siyasaldan toplumsala”, oradan da “kültürel haklara” doğru yol alır (s. 283).
Touraine, toplum ve özneye yönelik açmazlarla ilgili yalın bir çözüm önerisi getirir:

Kişiliksizleştirme ve şiddete karşı, bireyler ve gruplar “evrensel hakların taşıyıcısı olma iradesine sarılmalıdır” (s. 297).

Touraine'nin son sözü sosyolojiye ilişkindir: “Sosyoloji toplumsal sistemlerin incelenmesiydi, şimdi artık farklı şekilde toplumsal oyuncuların, özgürlüklerini ve haklarını özne oldukları ölçüde savunmak için sürdürdükleri mücadelenin incelenmesi olarak tanımlanmalıdır” (s. 305).

Touraine'nin Başka Türlü Düşünmek adlı kitabı özetle, toplumsal değişimin özne üzerindeki etkisi ve bunun, bugün daha az hasarla atlatılması ve bir anlamda öznenin yeniden kurulabilmesine yönelik bir kapı açılmasına dönük önemli belirlemeler içeriyor.

(*) Cumhuriyet Kitap, 11.12.2008

Hiç yorum yok: