22 Temmuz 2011 Cuma

KIRK YILLIK MİSAFİR (*)
ALİ BULUNMAZ

Baudelaire’in “yüzyılın en büyük yazarı” diye nitelediği Edgar Allan Poe, yaşamındaki karanlık noktaların çokluğu, bireyin duygularına seslenişi, yenilikçi oluşu ve kurgu ustalığıyla hayatı ve ölümündeki gizemiyle hep ilgi çekti.

İlk örneklerine Almanya’da rastladığımız ve 1820’lerde Amerika’ya ulaşmasıyla Romantik Akım’ın bu kıtadaki en önemli temsilcilerinden birine dönüşen Poe, özellikle kısa hikâyelerinde korku, polisiye ve gerilim türlerini bir araya getirdi.

Poe incelemeleri, hem birey olarak onu hem de Romantik Akım’ı masaya yatıran araştırmacıların başvuru kaynağı haline geldi. Bu anlamda eksiği ve özgünlüğüyle birçok Poe biyografisi yayımlandı; Peter Ackroyd’un Poe: Kısacık Bir Hayat isimli kitabı da bu kervana katıldı. Ackroyd’un Poe biyografisi ilk değil, son da olmayacak. Poe’nun gizemi sürüp imgelemine çeşitli açılardan bakıldıkça, yeni bilgi ve belgeler bulundukça incelemeler de artacak.

“MESELE ÇIKARAN ADAM”
Ackroyd’un kitapta sunduğu bilgiler, eserlerinde göze çarpan tekinsiz havanın Poe’nun hayatının özü olduğunu gösteriyor. Gezginliği ve arayışının yanı sıra, “lanetli ruh” yakıştırması, belki de yazara en uygun düşen ifadelerden. Baştan sona ya da sondan başa; her nasıl incelenirse incelensin Poe’nun kırk yıllık misafirliği dört bir yanda kalıcı izler bıraktı.

Ailesinin dağılmasıyla yalnızlığı tadan Poe’nun dünyayı sahne olarak algıladığı düşünülürse genel kural işlemeli ve “gösteri devam etmeli”ydi. Ackroyd’un verilerine göre, kendini bilmeye başladığı o günlerde hayal gücünü harekete geçiren şey Gotik binalardı.

Öğrencilik yıllarında bile, sözü geçen hayal gücünün etkisiyle aşkla mısra yazan biri olarak öne çıkar Poe. Evlat edinilmesi, okulda arkadaşları tarafından çok da kabul görmemesi ve yeni ailesiyle geçim sorunları yaşaması yüzünden öfkeyle dolan Poe’nun kırılgan kişiliği o yıllarda şekillenir.

Ruhunu açan alkolle ilişkisi de aynı dönemde başlar; “Timurlenk”in yayımlandığı zamanlar, Poe’nun içkiyle ferahlayışına denk düşer, Ackroyd’un satırları hem bunu hem de onun ruh halini önümüze koyar:

“Zevk aldığı için içki içmiyordu; yenilmesi imkânsız bir ihtiyacın kölesi olmuşçasına bir kadeh şarabı ya da likörü bir dikişte içtiği oluyordu (…) İçki, onu gelecek korkusundan kurtarıyordu. İçki, yoksulluğunu ve başarısızlığını unutturuyordu. İçki, öfkesini yatıştırıyor ve ona güven veriyordu. İçki, belki de çocukluğundaki mutluluğun birazını geri getiriyor, onu dünyanın baskısı ve zorluklarından kurtarıyordu.”

Tüm hayatı olay olan Poe, Ackroyd’un aktardığı üzere “mesele çıkarmaktan hoşlanan” yazar kimliğiyle en çok dergilerdeki hiciv yüklü eleştirilerinde boy gösterir. Hemen herkes Poe’nun iğnelemelerinden payını alır.

EKSİK BİR ŞEY VAR

Hikâyeleri ve yazılarıyla bilindik bir isim olmaya başlayan “yüzü gülmeyen adam” Poe’nun hayatındaki dönemeçlerden biri, “Kuzgun” başlıklı ilahi ve ağıt formundaki şiiri. Karanlık Poe’nun, simsiyah ve “asla”yı diline dolayan kuzgunu, hüzünlü ve öfkeli kimliğine şöhret de getirir.

“Kuzgun”, “insan müsveddesi”, “ayyaş” ve “bencil” diye nitelenen Poe’nun içten içe arzuladığı tanınma isteğini doyurur ama aynı günlerde hastalanma korkusu başta olmak üzere, ağır psikozlara kapılır; depresif hali alır yürür.

Adı geçen psikoza, Ackroyd’un da değindiği gibi eksiklik duygusu eşlik eder ve bu duygu, Poe’nun en çok aşk hayatında belirginleşir: “Poe her zaman noksandı, kendisine sevgi, hatta nezaket gösteren herkese tutkuyla bağlanıyordu. Soyut ‘güzelliği’, bilgeliğin ve tesellinin kaynağı olarak görmesinin nedeni buydu. Ama aynı zamanda, kendi pozisyonunu acımasızca hesaplıyor ve inceliyordu, zindanını oluşturan tüm öğelerin üzerinde duruyordu.”

Doğduğu günden başlayarak “talihsiz olduğuna inanan” Poe’nun sonu için Baudelaire, “ölümü uzun zamandır hazırlandığı bir intihardı” der. Arkasından hakaret edenler de olur fakat (içinde Doyle, Dostoyevski, Conrad ve Joyce’un da bulunduğu) büyük bir kesim tarafından takdir edilir.
Ackroyd’un hazırladığı biyografide doğal olarak birden fazla Poe var; yetim, öğrenci, gazeteci, editör, somurtkan ve âşık. Ancak hemen hepsinin ortak özelliği, aşamadığı bir duvarın dibine ve aslında korktuğu karanlığın tam göbeğine çökmüş bir adamın varlığı.

Hayatını mahveden o duvarın onu unutulmaz bir yazara dönüştürdüğü de ortada. Tam da Poe’ya göre bir durum bu; ironik, esrarlı ve trajik…

Poe: Kısacık Bir Hayat/ Peter Ackroyd/ Çeviren: Esin Eşkinat/ Yapı Kredi Yayınları/ 138 s.

(*) Cumhuriyet Kitap, 21.07.2011

Hiç yorum yok: