TEPEMİZDE SALLANAN BİR
SORU (*)
Ali BULUNMAZ
Artık “Hayatın anlamı nedir?”
gibi “sıradanlaşmış” sorular ne sıklıkta soruluyor bilinmez
ama bu ve benzerlerine kafa yoranların halini Terry Eagleton (TE)
yalın ve güzel biçimde özetlemiş. Anlam sorununa boğulan
düşünür ve filozofların “soruları yanıtlamak yerine
çözümlemeyi tercih ettiğini” söyleyen TE, daha önce
yemeyenler için oturaklı bir şamarla üzerimize geliyor.
YANI BAŞIMIZDAKİ HORTLAK
Bugünlerde anlamsızlığın ve
anlam-dışının kollarında uyuklayanlar için böylesine bir
sorunun peşinden gitmek komik gelebilir. Özünde bu sorunun başa
hayli bela açabilecek bir şey olduğunun farkına varan ve
kendinden öncekilerde de sıkıntı yarattığını bilen TE, konuya
geniş bir açıdan yaklaşmayı sağlıklı buluyor. Örneğin
sorunun kendisinin iyi olup olmadığını veya doğruluğunu
düşünüyor en başta. Bir ara işi “evren toz ve gaz bulutuydu”
argümanına dek götürüyor.
Konuyu sündüren, hatta süründürüp
yokuşa sürmeyi tercih eden filozoflara Wittgenstein’ın
yardımıyla kombine yumruklar indiren TE, böyle felsefi
bilmecelerin dilin yanlış kullanılmasından ötürü karanlıkta
kalabildiğini savunuyor. Öte yandan “hayatın anlamı”
sorusunun bir yanıtının bulunmasına rağmen ona hiç ulaşamama
da ihtimal dahilinde. Belki de hayat bir kurmaca veya fantezinin dik
âlâsı, olamaz mı? Bunu savunanlar da var.
TE’ye göre “hayatın anlamı”
sorusuyla ilgili en baba lafları tragedyalar söyler. Var oluşu
didikleyen ama yine de çözüm üretmeyen tragedya, insanı o
sıkıntıdan kurtarmaz ve yolu çatallandırır.
Peki, bu soru neden ikide bir
hortluyor? TE’nin şöyle bir açıklaması var: “Hayatın anlamı
sorgulamaları muazzam bir ölçekte oluştuğu halde, kanıksanmış
roller, inanışlar ve gelenekler krize girdiğinde ortaya çıkma
eğilimi gösterir. En seçkin tragedya yapıtlarının böyle
anlarda ortaya çıkması da muhtemelen bir tesadüf değildir. Bu,
‘hayatın anlamı’ sorusunun sürekli geçerli bir soru
olabileceği gerçeğini değiştirmez.”
Anlamın karşısına “güçlü”
bir anlamsızlığı koyan ve “hayatın hiçbir anlamı yok”
diyenler, TE’nin bakış açısına göre amaç, değer ve doğrultu
yoksunluğu içinde. Bu boğucu sarmaldaki insanın “uğruna
yaşayacağı bir şey olmadığından”, var oluşu da boşluğa
teslim bayrağını çeker.
İnsan, hayatın anlamını bilse daha
iyi bir yaşama mı sahip olur? TE, bu soruyla kafaları biraz daha
karıştırırken nefes alıp vermenin ötesindeki bir soruşturmanın
bizi nerelere götürebileceğini de biliyor gibi: “Hayatın anlamı
belki peşine düşülen bir amaç ya da dibi taranan bir gerçeklik
yığını değil, yaşama ediminin ta kendisinde ya da belli bir
yaşam tarzında dile gelen bir şeydir. Sonuçta bir anlatının
anlamı, onun yalnızca sonu ya da gayesi değil, anlatının kendi
sürecidir.”
Pekâlâ hayatla anlam arasında bir
seçim yapmak zorunda da kalabiliriz. TE’ye göre bu da bir
ihtimal! Schopenhauer’a kulak kabartıp onun yolundan gidersek
“hayatın yaşanmaya değer olduğunu yalnızca bir aptal hayal
edebilir” çıkarımıyla da yüzleşebiliriz. TE, Schopenhauer’dan
sonra sözü iki ustaya getirir: “Camus ve Sartre, deyim yerindeyse
dünyanın anlamlı göründüğü bir dönemi anımsayacak kadar
yaşlıdır ama bunun o zaman bile bir yanılsama olduğuna
inanıyorlarsa onun ortadan kalkmasıyla kaybedilen tam olarak nedir?
Hayatın kendi içinde gömülü bir amacı olmayabilir ama bu, onun
abes olduğu manasına gelmez.”
UZLAŞMAZLIK ÇAĞI
İşin anlam tarafına yoğunlaşıp
hayat yanını güdük bırakmanın bir âlemi yok. Burada da
görüşler çeşit çeşit; TE’nin verdiği örneklerin başında
mutluluk geliyor. Zira hayatın bütünüyle mutlulukla kaplı
olduğunu savunmak epey iddialı. Hayatta anlamı sadece mutlulukla
açıklamaya uğraşmak, mutsuzluk ve anlamsızlıkla hayatı
eşitlemek kadar ahmakça.
TE, bu noktada hayatın anlamı için
birkaç aday sıralamayı uygun görüyor: Güç, onur, aşk,
hakikat, özgürlük, devlet, Tanrı, özveri, doğayla uyum…
Aslına bakılırsa bunları tek tek anlam için yeterli saymamalı,
belki tuhaf bir harmoni, çözüm değilse bile hayli doyurucu bir
açıklamanın kapısını aralayabilir. Ama TE’ye göre bunlar
araçsal olarak da nitelenebilir. Entelektüel tefekkürün bitmek
tükenmek bilmez sıkıntısı, buradaki ikircikli durumda olduğu
gibi işbaşında yine.
TE’nin dediği gibi modernite hiçbir
önemli sorunu çözüme ulaştırmamasıyla biliniyor.
Uzlaşmazlıklar çağında “hayatın anlamı” sorusu, belli
fikirsel tartışmaların ateşini harladı. Ortak anlamlara varamama
bunların başındaydı. Oturaklı yanıtlar bulunmayan “hayatın
anlamı” sorusu tepemizde sallanıp duruyor. Belki böylesi daha
iyi. Hem yanıtı bulunca işin büyüsü bozulmaz mı?..
Hayatın Anlamı/ Terry
Eagleton/ Çeviren: Kutlu Tunca/ Ayrıntı Yayınları/ 140 s.
(*) Cumhuriyet Kitap, 05.07.2012